Ana SayfaLütfü ErtürkŞimdi Sünnet Zamanı (Nostalji yazıları)

Şimdi Sünnet Zamanı (Nostalji yazıları)

YAŞASIN CUMHURİYET!Gazetelerin, “tarihte bugün” köşeleri vardır ya! 50 Yıl önce bu, 100 yıl önce de şu olmuştu, diyerek günlük yayınlanır! İşte, benim bu yazım da öyle bir şey oldu.

Tam kırk yıl önceydi; 1968 tarihli sünnet düğünümden manzaralar aktarayım sizlere. O yıllarda; Silivri’mizde, toplu sünnet düğünleri yapılırdı. Yoksul ve orta halli ailelerin çocukları, bu şölenlerde sünnet edilirdi. Eh, biz de varlıklı bir aileden değildik. velhasıl, bizi de kattılar kervana.

Silivri’de, o yıllarda iki büyük dernek var. Bunlar, hatırı sayılır derneklerdi. Esnaf Sanatkârlar Derneği ve Avcılar Derneği. Bu gibi derneklerimiz, bu tür sünnet düğünlerini organize ederler ve aynı zaman da kendi aralarında tatlı bir rekabete girerlerdi. Bir de; bu rekabete, Silivri Belediyesinin organizasyonu eklenirdi. Babam da; o yıllarda kahvehane işletirdi. Esnaf sanatkârları seçti. Ben, babama “Sen avcılar kulübüne üyesin oraya yazılalım” dediysem de; bir türlü kabul ettirememiştim.

Rekabeti hızlandıran da; daha çok, şölene katılacak sanatçıların seçimlerinde olurdu. O yılların meşhur sanatçıları, Nuri SESİGÜZEL, Ahmet SEZGİN, Nurten İNNAP, Seha OKUŞ, Muzaffer AKGÜN, Nezahat BAYRAM, Ömer-Bilge ŞAN. Behiye AKSOY, Gönül AKKOR, Kamuran AKKOR, Nigar ULUERER, Mediha ŞEN, Mediha DEMİRKIRAN, İnci ÇAYIRLI, Güzide KASACI, Alâeddin ŞENSOY. Nesrin SİPAHİ, Berkant, Beyaz Kelebekler,  Mavi Işıklar, Süheyl Denizci orkestrası. Alpay, Ertan ANAPA, Hayko,  Serpil ÖRÜMCER, Ateş Böcekleri ve daha niceleri gelmişti.

O yıl ilkokulu bitirmiş, ortaokula başlayacaktım. Boy pos yerinde idi. Benimle sünnet olacakların en büyüğü on yaşında, ben ise on iki yaşındayım. Sıra başı yaptılar, yani ilk kesilecek benim.

Tüm çocukların elinde birer mantar tabancası, uzun beyaz gömlekler içinde dizilmişiz. Benim tabancam farklı, kendim yapmışım! Çift namlulu, sanırsınız ki av tüfeği. Bütün çocukların gözü tabancada, ben de Kaptan SWİNG edaları. Her çocuğu babası elinden tutmuş, benim babam kim bilir nerede? Olmaması da işime geliyor. Yanımdakilere bakıp sırıtıyorum savaş kahramanı gibiyim.

Dernek yetkililerinden biri:

—Bakın, artık delikanlılığa adım atıyorsunuz, ağlamak, sızlamak yok. Ne yapıyorsunuz? Sünnetçi amcanız tam keserken Önce tabancaları patlatılıyorsunuz! Sonra, “YAŞASIN CUMHURİYET” diye bağırıyorsunuz. Anlaştık mı?

Gözü elimdeki tabancaya takılıyor. Biraz da; “kim verdi bunu senin eline” der gibi bakıyor. “Kendim yaptım” diyorum.

—Aman, yavrucuğum Sen yine de onu havaya doğru tut, birinin bir tarafına gelir maazallah.

Ben ise, “YAŞASIN CUMHURİYET” diye, niye bağırayım ki? Ya Zagor gibi ya da Tarzan gibi bağırmanın hesapları içindeyim.

1A ve 1B gelsin dediler, numaralarımızla çağırdılar bizi, gittik.

İki sünnetçi oturmuşlar bizi bekliyorlar. Arkalarında iki hokkabaz, bizi görünce ellerindeki teflerine vurarak bağırmaya başladılar. “Kuş çıkacak, civ, civ çıkacak buraya bakın, buraya bakın.

Yan gözle yanımdaki çocuğa baktım. Babası ellerini önden çaprazlama yapıp tutmuş, başka biri omuzlarından bastırıyor. 7 Yaşlarında bir sabi. O anda beni kimsenin tutmadığını hissettim. Çocuk, babasının kollarının arasından elimdeki tabancaya bakıyor. Babası avazı çıktığı kadar bağırıyor. “Haydi, patlat tabancanı, hadi oğlum, Yaşasın Cumhuriyet” Çocukta tık yok. Ağzı açık bir şekilde;  gözleri, kendi imalatım olan tabancamda. Çift namlu, ağızdan dolma, üstten çakmaklı, bir modeli Kaptan Swing’de var.

Elim yavaşça havaya kalktı ve aynı anda bütün gözler de elimi takip etmeye başladı. Hokkabaz bile zıplamayı ve bağırmayı bırakmış merakla bakıyor. Birinci tetik, ÇIT, ikinci tetik ÇIT, büyük bir sessizlik sardı her yanı.

Bak şimdi madara olduk iyi mi?

Derken, yandan bir kıkırdama geldi. Çocuk asıldı tabacasına; tek atış “PAAT” ve “YAŞASIN CUMHURİYET” yaşa, var ol, sesleri arasında çocuk; yüzüme bakıp sırıtıyor ve babasının çekelemesine rağmen gitmiyor. Tabancamı tekrar kurmaya çalışıyorum.

Biri kolumdan çekiyor, “Hadi, evladım çekil artık, Hadi, YAŞASIN CUMHURİYET deyiver de git yerine. Hokkabaz, İyice sokulmuş tabancayı inceliyor, Çocuk acısını unutmuş, alaycı tavırla bana bakıyor, durmadan kulağımda “YAŞASIN CUMHURİYET” desene, diyen bir ses, beni kestiler mi, kesmediler mi? Farkında bile değilim. Sıkıntıdan kan, ter içinde kalmışım.

GÜÜM! İki namlu birden ateş alıverdi, iyice sokulmuş olan hokkabaz “Yandım anam” deyip sünnetçinin üstüne devrildi! Sünnetçi, yardımcısının üstüne devrildi! Ortalık toz duman. Birileri, “Yetişin Hokkabaz vuruldu, Cankurtaran yok mu?”  diye bağırıyor. Bu arada çocuk da feryadı bastı. Korktu herhalde yavrucak, babası olay yerinden hızla uzaklaştırıyordu oğlunu. Kimse benle ilgilenmiyordu. Herkes, kurusıkı doldurulmuş, barut gazının tazyiki ile yer yıkılan hokkabazın başında idi. O arada, şişman tıknaz adamın sesi geliyordu uzaktan “YAŞASIN CUMHURİYET” demedin

Babamı gördüm uzaktan “Hediyeni evde unutmuşum almaya gitmiştim.” Gözleri dolu, dolu idi. Aldığı hediye bir kol saatiydi ve delikanlılığa adım atanların kolunda bir saat mutlaka olmalıydı. Artık benim de; bir kol saatim vardı ve bu o yıllarda çok lüks bir olaydı. Ancak o gece el yapımı tabancamı o kargaşa içinde kaybettik. Bizimkiler bunun üzerinde hiç durmamışlardı. Tam kırk yıl sonra o şişman ve tıknaz adamın anısına bağırıyorum YAŞASIN CUMHURİYET

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar