Ana SayfaLütfü ErtürkCemal Reisin Sandalı

Cemal Reisin Sandalı

Kırılan şişesinden saçılan şarap gibiydi ufuklar, Güneş, yalının evlerini okşayıp giderken, camlarında lal renginde bir hüzün kalırdı. Kapılarından erguvanlar ve hanımeliler sarkan bu yorgun ama kibirli evler, yıllara meydan okuyordu. Biraz dikkatli bakıldığında; hemen hepsinin altında, kayık çekek yerleri olduğunu görürsünüz. Denizi doldurmuşuz. Yol yapmışız, çay bahçesi yapmışız.
Çay bahçelerinin en tenha saatleridir bu saatler! El ayak çekilir, mahalleyi baştanbaşa bir balık kokusu alırdı.
Kimseler yokken, ilk Cemal Reis gelir. Kesik, kesik öksürmesinden ve topuklarına bastığı ayakkabılarını sürümesinden tanırım. O bizim için çok özel biriydi. Candı ve adam gibi adamdı.
Alacakaranlığın içinde; denizin üstünde, bir kılıç gibi duran piyadesini işaret eder!
Bakın benzini doldurdum. Diğerleri, size ait karışmam, geliyorsunuz değil mi? Diye teyit ettirirdi. “Diğerleri” dediği içkiler, mezeler işte! Birer, birer toplanırdık! Cemal Karabacak, Nazmi Silivrili, Fuat Toprak (Kaymakamın oğlu)…
Zaman ilerledikçe, benim lokantaya girip çıkmalarım sıklaşır. Ruşen ustanın mezelerini yavaş, yavaş ve elden ele piyadeye aktarırdık. Emin Reisin büyük motora geçmesiyle Marmara turumuz başlardı. Büyük motor, bizi, kol motoru olarak, arkasında çekerdi. İşte, bu çekilerek gezmelerden bir müddet sonra canımız sıkılmaya başlardı.
Nazmi, Cemal Reise:  “Ya reis, senin bu piyadenin radarı yok mu?” cemal reis elindeki şişeyi işaret eder,: “Olmaz olur mu? Bakın, radar plajı gösteriyor” dediğinde Cemal Karabacak, büyük motora bağlandığımız ipi çoktan çözmüş, Cemal Reis, Arşimet marka motoru Çoktan ateşlemişti. Bizler, karanlığın içinde kaybolurken; Emin Reis, kol motoru olmadan Marmara’nın içlerine doğru akıyordu.
Az sonra, İzzet Ustanın plajının lokantasında yeniden masalar kurulur, yeni muhabbetlere yelken açardık.
Size biraz plajdan bahsedeyim: Silivri’mizin en renkli eğlence mekânlarından biriydi. Gerçek bir aile plajı idi. Silivri’nin elit aileleri burada denize girerdi. Nişan düğün gibi toplantılar burada yapılır, hatırlı yemekler burada verilirdi. Lokantasının ayrı bir müşteri kesimi vardı. Gün içinde, işleri geç saatte bitenlerin buluşma yeridir. İlyas ağa (Özsoy) yanında kadim dostları İbrahim ağa (Metin) ve Kenan Girici olurdu. Bu masada, gülmekten ölürsünüz. Onların alt masasında Ahmet Bozoğlu ve ortağı Engin Altınçapa oturur, masadan masaya takılmalardan ve kahkahalardan geçilmezdi. Ersan İskenderoğlu, Av. Yılmaz Özsoy ikilisinin olmadığı gece yoktu. Osman Sarıbaşak ve Aziz Erdeniz tuttukları balıkları Önce İzzet ustaya getirirler ve sonra bir masaya ilişirlerdi. Böyleydi bizim Plajımız işte. Birimizin olmadığı gece neşemiz kaçar, herkes birbirine gelmeyeni sorardı. Gidip dönmeyenler için hep birlikte ağlardık…
O geceye dönersek…
Çok geçmeden; Emin Reis, koca motoru burnumuzun dibine dayamış; elinde megafon bas, bas bağırıyor. “Gelin Buraya!” Cemal Reis karşılık veriyor. “Sen buraya gelmezsen, biz de oraya gelmeyiz”
Emin Reis çaresiz, nede olsa ağabeyi! Kahkahalar, gülüşmeler, sonra hep birlikte ver elini Marmara…
Bazen, boşnak bahçeye kaçardık. Bazen de Parkköy’e!  Emin Reis, her seferinde gelir bulurdu bizi.
Her şeye rağmen limana boş dönmezdik.
Sabahın ilk ışıkları denizin üzerinden oynaşırken, Emin Reis de bizle oynaşırdı. “Nasıl içmeye benziyor mu?” Diye takılırken bize göz atardı. Cemal Reis, hiç altta kalır mı? Lafın kime edildiğini çok iyi bilir. “Şu piyade olmasa sen şu koca kıçlı teknenle sabaha kadar dolaşırsın… O balığı sana çeviren kim?” Hep birlikte cevap verirdik! “Cemal Reis, büyük reis!” kahkahalar ortalığı çınlatırdı. Yorgunluk, bize göre değildi ve konu edilmesi bile çok ayıptı!
Limanda ilk karşılayan, nafakasını alırdı. “ Bereketli olsun” dendiğinde; göz hakkı verilirdi.
Balığın yakamoz yapmasını onlardan öğrendim. Denizi koklamayı, yıldızlara bakıp yol bulmayı, üçerlemelerde (art arda bindiren dalgalar) dümen tutmayı onlardan öğrendim.
Hoşgörüyü, sabretmeyi, paylaşmayı, dostu arayıp, sormayı, yarenliği onlardan öğrendim. Mekânları cennet olsun…
Hikâyemizde adı geçen ve şimdi aramızda olmayan dostlarımız, büyüklerimiz
Cemal Reis (Arat), Emin Reis (Arat), Nazmi Silivrili, İzzet Usta (Yıldırım), İlyas ağa (Özsoy)
İbrahim ağa (Metin), Ahmet Bozoğlu, mekânınız cennet olsun…
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar