Ana SayfaHakan AydınKARGOCULUĞUN TARİHİNDE KARGO EMEKÇİSİNİN YERİ

KARGOCULUĞUN TARİHİNDE KARGO EMEKÇİSİNİN YERİ

Karayolu Taşıma Kanununda (KTK) taşıma, bir yarar sağlamak üzere insanın, eşyanın ve iletişim bilgilerinin ekonomik, hızlı ve güvenli olarak yerlerini değiştirmesi olarak ifade ediliyor [1].

Taşımacılık, insanlık var olduğu sürece yapılagelmiş önemli ve çok eski faaliyetlerden birisidir. Nüfus ve ihtiyaçlar arttıkça da önemi artarak devam etmiştir. Sermaye, para kazanılacak her faaliyet gibi taşıma talebini, mümkün olan en kısa zamanda, en az maliyetle, “güvenli” bir şekilde sunmaktadır(!) Bu bilgi sektörde bulunan şirketlerin web sayfalarında istisnasız yazmaktadır.

Günümüzde; kargo şirketleri, kargoyu göndericiden teslim alarak kısa sürede alıcıya ulaştırmak amacıyla yükleme, boşaltma, depolama, istifleme, aktarma ve gönderilene teslim etmek gibi hizmetleri yerine getirmek, bu faaliyetlerden doğacak sorumluluğu üstlenerek gerçekleştirdiği iddiasındadırlar. Bu doğrultuda; ülkemizin herhangi bir yerinden başka bir yerine “yirmi dört saatte kargo teslimi yapabilirler”, bunu da web sayfalarında belirtmektedirler.

Kargoculuk; Türkiye’de, 1980 sonrası yükselen “serbest” piyasanın öncü müfrezelerindendir. Kapitalist enformasyonun olabildiğince beslediği tüketim ilişkilerinden itki alarak büyümektedir. Reklamlar sattırır, bankalar borçlandırır, halk internet üzerinden satın alır, kargocular da taşır…

Kargoculuğun, stok maliyetlerinin artması sonucu doğduğu iddiası düzenin iktisatçılarının basit bir sunumudur. İşin esası; kargoculuk, Türkiye’de bir kamu tekeli olan “Posta İşleri”nin adım adım değiştirilerek “Posta Tekelinin Sınırlandırılması” ile sonlanmasını sağlayan “AB müktesebatıyla uyumluluğun” bir sonucudur. Bu işi kamudan daha ucuza yapabilecek varsa buyursun anlatsın! Özetle; batıdaki hikâyesinden ayrı olarak Türkiye’deki hikâye, Cumhuriyet’in tasfiye sürecinin bir parçası olarak kamunun hizmet alanında bulunan bir işin sermaye şirketlerine para kazandırmak üzere devrinden ibarettir.

Taşımacılık sektörü kargoculukla beslenmek üzere; Posta Kanunu, düzenin iktidarları tarafından ameliyat masasına yatırılmışken, işlem, organ nakli operasyonuna çevrilmiş, PTT’nin “T”lerinden biri olan TÜRK TELEKOM da bu ameliyat sırasında sermayeye nakledilmiştir. Temas etmiş olalım.

1984 yılına kadar Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) olarak görev yapan PTT Genel Müdürlüğü, 1984’te 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) olmuştur. 18.06.1994 tarihine gelindiğinde; 4000 Sayılı Kanun’la T.C. Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü ve Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi olarak ikiye ayrılmıştır. 24.04.1995 itibariyle, T.C. Posta İşletmeleri Genel Müdürlüğü ayrı olarak çalışmaya başlamıştır. 29.01.2000 tarih ve 4502 Sayılı Kanun’un 24. Maddesi gereğince; kurum bu kez T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü” adıyla anılmaya başlamıştır. Son olarak; 23.05.2013 tarih ve 6475 Sayılı “Posta Hizmetleri Kanunu” ile kurumun görevleri yeniden düzenlenerek, kurum bu kez “Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi” adını almıştır [2].

2013 yılına kadar yapılan her bir değişiklikte sermaye şirketlerine biraz daha aralanan kapıların ardına kadar açılmasını ise AKP iktidarı sağlamıştır: 6475 Sayılı Kanun’da posta hizmetlerinin tekel niteliği devam ediyor olsa da; söz konusu hizmetler evrensel posta hizmet yükümlüsünün tekeli altına alınmıştır. Yani, 6475 Sayılı Kanunun 3/h ve md.3/l gereğince PTT A.Ş. ve sermaye şirketleri bu hizmeti birlikte yerine getirecektir. [3]

Posta ve Kargo hizmetlerinin taşımacılık sektörünün parçası olduğunun yasal güvence altına alınmasıyla; sermaye şirketleri ve temsilcileri taşımacılık sektörünün geleceğini çok parlak gördüklerini önce web sayfalarına yazacaklar, sonra da sunumlarının ana cümleleri haline getireceklerdir. Ancak Türkiye’de kargoculuğun özgeçmişinde öncelikle posta tekelinin kamudan tasfiyesi yazılıdır.

Sermaye şirketlerinin mutlu olduğu süreçte çalışanların payına düşen

Kargo şirketleri; neo-liberalizmin yıldızı olan hizmet sektörünün yükseldiği, plaza işletmeleri de denen ofis işletmelerinin yaygınlık kazanmaya başladığı ve tüketim kültürünün olabildiğince desteklendiği 2000’li yıllarda “kaliteli” hizmet üretecekleri iddiası ile piyasadalardı. 2013 yılında PTT kadrolarının bir kısmının emekli edilip kalanının sözleşmeli statüye taşınmasına kadar görece yüksek ücret ve iyi sosyal haklar sunma iddiası ile nitelikli personelleri bünyelerinde topladılar. Aynı süreçte; bir kargo şirketine mobilya ve büyük elektronik eşya taşıtamaz, küçük gönderilerinizi getiren kargo aracından iki personelin birlikte indiğini görürdünüz. Çalışanların kıyafetleri düzgün, araçları temizdi, ürününüzün akıbetini bir telefon ile rahatlıkla öğrenebilirdiniz. Yani; yeter sayıda emekçiyi bünyesinde barındırırdı.

2013 yılında çıkarılan 6475 sayılı kanun ile PTT’nin kadrolarını azaltıp, çalışan personeli sözleşmeli statüye, ücretlerini de performans sistemine bağlamasının ardından kargo şirketleri birden maliyetlerinin ne kadar yüksek olduğunun farkına vardılar! Önce araçlardaki personel sayısını bir kişiye, şubelerde çalışan personel sayısını yarıya düşürerek çok yüksek bir oranda kârlılık sıçraması ile sermayelerini büyüttüler. Her bir araçtan ve ofisten gönderilen emekçilerse işsizler ordusuna başka bir deyişle yedek iş gücüne katıldılar.

Benzin fiyatları ve kiralar yükseliyor, araçların bakım ve onarım giderleri artıyorken kargo şirketlerinin yüksek kârlılığı sekteye uğruyordu. Kargo şubelerini taşeron işletmelere ihale etmeye karar verdiler. Franchising denilen; kendi tabelalarını koydukları küçük işletmelere, yine kendi standartlarını taahhüt altına aldıkları bir sözleşme imzalattırarak; kira, araç, benzin, telefon, bakım-onarım ve kargo çalışanlarının ücretleri ile sosyal haklarını yüklediler. Taşıma başına para ödeyeceklerdi ancak her durumda maliyetlerini iyi düşürmüşlerdi. Bu; kargo şirketlerinin ikinci kârlılık sıçraması oldu. Sektördeki KOBİ’ler sömürü zincirine eklendiler.

2010’lu yıllar işlerken; üzerinde kargo şirketlerinin amblemlerini taşıyan araçların eskidiği, kargo emekçisinin kötü kıyafetlerle çalıştığı gözden kaçmayacaktı. Kargo şirketleri kâr sıçramaları yaparken, taşeronlar; en az personelle, en az personeli en düşük ücretle ve neredeyse yok denecek sosyal haklarla çalıştırarak para kazanacaktı.

Kargo şirketleri; kendisi gibi hizmet sektöründe bulunan internet şirketlerinin, bakkalda satılan üründen buzdolabı, mobilya ya da bilgisayarlara uzanan yelpazesindeki ürünleri taşımak, ciro ve kârlılıklarını yükseltecek anlaşmalar yaparken, “yükleme, boşaltma, depolama, istifleme, aktarma ve gönderilene teslim etmek gibi hizmetleri” yerine getirmek ise yoksullaşmış kargo emekçisine kalacaktı.

Kargo şirketlerinin yaptıkları anlaşmalar ve koydukları hedefler büyürken; az sayıları, yıpranmış arabaları ve kısıtlı olanaklar ile her birimizin evine ürün ulaştırmaya çalışan kargo emekçileri, işlerin yoğunluğunu kaldıramaz hale geldiler. Öğle tatillerini iptal ettiler. Bazen teslim edilmesi gereken ürünlerin ağırlığından, bazen yanlış yazılan adresler yüzünden müşterilerini kendi telefonlarından arar oldular, geç de olsa ürünleri teslim ederken mesaileri uzamaya başladı. Pandemi döneminde Pazar günleri çalıştırıldılar. Bu arada kırık, dökük ürünlerin sorunları ile kapıda ödeme anlaşmasıyla gönderilen ürünlerin tahsilatlarıyla uğraştılar. Bazen de; yoğunluğa yetişemediler, ürünleri zamanında teslim edemediler.

Tutanak yediler, gerektiği gibi çalışmamakla suçlanarak eleştirildiler, mobinge maruz kaldılar. Sektör, en fazla iş bırakılan sektörlerden biri haline geldi. Yetmedi! Direnebilenler, evlerini geçindirmek için çalışmak zorunda olanlar ise artık direkt olarak müşterilerinin hedef alanına girdiler. Yoğun iş temposu ve iş yetiştirme baskısının yanı sıra kapılarda ya da telefonlarda azarlandılar, hakarete uğradılar, dövüldüler ve artık öldürülüyorlar! Ekmek parası kazanmak ile aç kalmak arasında kalmanın yarattığı kâbus onları “yaşamı sorgular” hale getirdi. Sermaye, çalıştığı yerde yaşamlarına kadar sömürdüğü emekçileri, kendisinin bulunmadığı yerde safralarına bırakıyordu: “Tüketiciler”, parayla insanı satın aldığını düşünenler! Artık, bu düzene dayanamayan emekçiler tek tek intihar ediyorlar. Bu düzen, kapitalizm öldürüyor!

Dün gece, soL Haber’e düşen bir haberde; bir kargo emekçisinin dramını okuduk. Haber; bir kargo çalışanı olan 40 yaşındaki Mehmet Ali İbin’in teslim edeceği kargonun üzerindeki adresin hatalı olması nedeniyle alıcıyı arayarak ona kargoyu elden teslim etmeyi önerdiğini, kargoyu teslim alması gereken müşterininse “nasıl adresi bulamazsınız” diyerek önce bağırdığını, buluştuktan sonra da İbin’i darp ederek ölümüne sebep olduğunu, anlatıyordu. [4]

Bundan tam bir ay önce yayınlanan bir haber de; yine bir kargo emekçisi olan Furkan Celep, daha 18 yaşındayken, sosyal medyaya bıraktığı bir not ile yaşamına son vermişti. Celep, “Bir araba, bir ev uğruna yıllarımı harcamak istemiyorum. Hem içten hem dıştan yıpranıyorum” [5] yazarken yaşamdan hiçbir beklentisinin kalmadığını, bir başka ifadeyle; yaşamın anlamsızlığını dile getiriyordu. Sermayenin ablukası altındaki bu yaşamda, emeği ile yaşayan insanlara hiçbir şey bırakılmadığını anlatıyordu.

Emekçiler birer birer ölürken; gazete haberlerinden daha ötede bir anlam aramaya şiddetle ihtiyacımız var. Yaşamlarımız; sermaye şirketlerinin kâr hırsına, sermaye düzeni iktidarlarının zorbalığına ve gericiliğine feda ediliyor. Bunun anlamı, sömürüdür! Emeğimizin sömürüsü, duygularımızın sömürüsü, ihtiyaçlarımızın sömürüsü, yaşamlarımızın sömürüsü…

Ölmemeliyiz! Örgütlenmeli, bu düzeni değiştirmeliyiz!

Hakan Aydın

hh_aydin@hotmail.com

KAYNAKLAR:

1. 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu (25173 sayı ve 19.07.2003 tarihli R.G.).

2. PTT A.Ş.; www.ptt.gov.tr/index.snet?wapp=history_tr&open=1; (e.t.20/10/2013).

3. www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/05/20130523-14.htm

4. https://sol.org.tr/haber/alicinin-saldirisina-ugrayan-kurye-mehmet-ali-ibin-yasamini-yitirdi-17598

5. https://sol.org.tr/haber/bu-duzen-degisecek-gencler-yasayacak-15366

NOT: Burada bütün olarak sunulan bu makale iki bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümü; bugün soL Haber’de yayınlanmıştır: https://sol.org.tr/haber/kargo-emekcilerinin-kisa-tarihi-arabalar-eskidi-elbiseler-yirtildi-17934

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..

İlgili Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..