Ana SayfaLütfü ErtürkSaatler Ayarlanabiliyor!

Saatler Ayarlanabiliyor!

İnsanlar da öyle…

Bu sabah, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öyküsünden esinlendiğim bir yazıyla karşınızda olmak istedim…

Esin kaynağım, değerli yazarımızın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı eseri.

Kafadan, koparayım sizi…

Kitapta, insanların popülerliğe ve paraya verdiği önemin ve insanların nasıl bir anda yüz değiştirebileceğinin altı çizilmektedir.

İki uygarlık arasında bocalayan Türk toplumunun tutumlarını, davranışlarını alaya alan eleştirel bir romandır.

Nedir bu iki uygarlık?..

Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin değer yargıları!..

Zaman “atlıkarınca” gibi döngüsel mi? Yoksa “bisiklet” gibi çizgi şeklinde mi?

Birey-toplum değişir mi?

Yoksa birey-toplum doğuştan itibaren kaderi için mi yaşamaktadır?

Yukarıdaki sorular, okura tekrar ve tekrar sorulmaktadır.

Asıl soru şu, ben ne demeye çalışıyorum!..

Benim de konuyu nereye bağlayacağım belli…

Yerel seçimler!

Yüce kitaptan bir alıntı ile girelim konuya.

İsra suresi 13. Ayet kısaca şöyle buyurur; “Biz insanların kaderini kendi gayretlerine bağladık” der…

Ayet, bende şöyle bir kanı uyandırdı ve gözlemledim!

Kim ne kadar gayretli ve ne için?..

Yani Silivri’nin kaderini kimin gayretlerine bağlamamız gerekecek!

Sonuç olarak da kimin kaderi Silivri’ye bağlanacak!..

Adaylarımızdan Bora Balcıoğlu’nun kaderi Silivri’den önce CHP’ye bağlanmıştı.

Gelin görün ki ben de Silivri’nin kaderi böyle bir CHP’ye bağlansın istemiyorum!

CHP’nin şu an göstermiş olduğu ve karakteristik haline dönüşen özelliği Ortadoğu gibi! Kör döğüşü, dediğimiz bir kavganın içindeler.

Yerelde durum, daha da vahim!

Kavga sokağa sıçramış, kör parmağım kör gözüne! Teşkilatmış, başkanlıkmış, halkmış hepsi iç içe girmiş! Aslında halkın durumu da pek umurlarında değil! Sözelden öte geçmiyorlar…

Vahameti seçimlere yansımış durumda!

Bora Balcıoğlu kopmuş gidiyor, partinin önünde seyrediyor. Meclis üyeleri ayrı telden çalıyor! “Nasrettin Hoca ve Timur’un Filleri” hikayesindeki durum gibi bir durum var ortada…

2014 yılında, “Bizi fermuar yap” diyenler geliyor aklıma!

Peki halkımızın durumu ne?

Mehdiyi bekleyen toplum psikolojisi hâkim!

Neden böyle düşünüyorum?..

Çünkü, gönülden bağlılık bitmiş, izledikleri bir iç savaş; düşünce yapısını etkilemiş, herkes bir kurtarıcı bekliyor ve mucizelere inanmak istiyorlar!

Mehdi, inse bile CHP’yi muhatap alır mı?..

Kısacası kimsede bir gayret yok!

Önce kendilerini kurtaracaklar, sonra da Silivri’ye merhem olacaklar öyle mi?..

İşte, bu yüzden Silivri’nin kaderini mucizelere bağlamak istemiyorum! Yok böyle bir şey!

CHP’nin savaşı tümden kendisiyle, dışarıya bakan yok!

Bizler, buna; “takıntılarla, fikirler arasında sıkışmak” diyoruz…

Kısacası Arafta kalmak gibi bir şey! Eskilerin deyimiyle; “İki arada, bir derede, herkes kendi durumunu kurtarmak peşine düşmüş!..

Sabah söylediklerine, akşam inkâr geliyor…

Bu kaos ortamında Silivri’nin geleceğini kadere bağlamak gibi bir safsataya bırakmak istemediğimden gördüklerim üzerinden mantık yürütüyorum!

CHP’nin genelindeki savaşı, yerele sıçramış olduğundan Silivri’nin geleceğini de hiçbir payandaya dayandıramıyorum!

Kısacası kendi kaderlerini, Silivri’nin kaderine bağlamak gibi takıntıları olanların söyleyecek bir fikirlerinin olmaması da çok manidar geliyor bana…

Silivri’de bir Prometheus var. Gördükleriniz kadar yakın. Bütün imkanları alabildiğiniz kadar almaya bakın!  Yarın ne getirir belli olmaz! Yarını bilemem ama bugün için Prometheus getiriyor.

Mitolojideki gibi yapmayın! O’nu cezalandırmayın, geleceğe ışık olun birlikte…

İsteyin isteyebileceklerinizi!

Çocuk ve kadınlar öncelikli olsun…

Siz, saatlerinizi ayarlayın; enstitüye gerek kalmasın, bu saatten sonra enstitü falan pahalıya patlar bize, Silivri’nin kaybetme lüksü yok!

Günü geldiğinde ne demek istediğimi anlayacaksınız! Algı edebiyatı artık gerilerde kalsın.

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar