Şimdi buradan sonrası tam bir muamma!
Adaylığını açıklamak üzere bir CHP’li üyemizde bazı partili arkadaşlarından görüş almak için bir ziyarette bulunur. Nereye gider dersiniz? Esnaf odasına gider! Yani esnafa, delegeye, üyeye falan değil, direk esnaf odasını ziyaret eder. Anımsayınız bakalım! Dernekler, odalar, kurumlar üzerinden siyaset yapmayı kim başlattı ya da devam ettiriyor…
Hemen söyleyelim, Sayın Belediye Başkanımız Özcan Işıklar.
Sonrası mı? Üzüm, üzüme hesabıyla hiyerarşik düzen içerisinde bu böyle sürdürülür bir hale geldi. Siyaset yapacağım diyen odaları, kurum ve kuruluşları hedefine koyuyor.
İşte, o gün adaylığını açıklamak üzere CHP’ye hizmetleri geçmiş bir arkadaşımız Cem Çakır’da Esnaf odasından destek aramaya gitmiştir. Esnaf odası başkanı ve diğer partili arkadaşlarla birlikte ve de konunun en can alıcı yerinde kapı açılır ve içeri kim girer dersiniz? Hâlihazırda İlçe Başkanı Suna Göçengil hanımefendi girer…
Direk söze girer, “desteğinizi isteyeceğim ama bu söz de kalmamalı” diyerek önlerine birer kâğıt bırakır adı soyadı imzası yazan kâğıdı imzalamalarını ister. Bir nevi yoklama gibi. Çaresiz imzalar atılır. Suna hanım alır imzaları çıkar gider.
Hani insanın, “borç senedi de imzalatsaydınız bari” demek geçiyor içinden!
Sonra mı? Sonrasında bu imza alma işi köylerde (Mahallelerde) ikamet eden delegelerin ziyaretine kadar uzanır.
Ne mi olur? Sadece imza almak kesmez mevcut İlçe başkanı Suna Göçengil’i! “Sizi destekleyeceğim” dilekçesi almaya başlar delegelerden.
Herkes birbirine bakar, kimsenin ağzını bıçak açmaz! Giden gider, kalan sağlar bizimdir hesabı herkes işi teselliye döker.
Biraz olayın içine girelim mi, ne dersiniz? Çok tesadüfü bir olay gibi görünse de aslında organize bir çalışmanın ortaya çıkardığı bir durumdur. Esnaf odasında toplanan kimlerdir? Cem Çakır, oraya davet mi edilmiştir. Yoksa Cem Çakır için mi toplanılmıştır? Suna Göçengil, esnaf odasına çağrılmış mıdır? Yoksa odaya gidişi bir tesadüf müdür? Çok Sayın ilerici muhafazakâr belediye başkanımız Sayın Özcan Işıklar’ın bu imza kampanyası ile görüşleri nelerdir? İmzalı dilekçe toplama işi bir algı yönetimidir ve delege üzerinde baskı oluşturacak bir yöntemdir.
İşte bu yüzden, ondan habersiz kuş uçmaz diye biliyorum. Arada biri fena harcanacak gibi geliyor bana!
Bir üçüncü, ya da dördüncü aday var mıdır? Ya varsa! Sonucu düşünmek bile istemiyorum…
Nedir bu tereddüt? Kime bu güvensizlik? Bir İlçe başkanı düşünün ki kendi belirlediği delegelerden emin değil, ürküyor!
Peki, adaylığını açıklayan Cem Çakır ile Belediye Başkanımızın bu konuda hiçbir diyaloğu olmamış mıdır? Olmaz mı?
Eh, parti yönetimi bakmayınca bu işlere; ne yapsın Sayın başkanımız kendini feda edercesine çalışıyor… Partisini, çöpsüz üzüm misali yönetiyor işte! Hemen belediye meclis üyesi bir arkadaşınla haber gönderir…
Ne diyor, Sayın Çakır’a?
“O dönem, bu dönem değil” diyor.
“2019 benim için sıkıntılı” diyor.
“Bu dönemi de Suna hanımla geçelim” diyor.
“Bir sonraki dönem adaylığını koyarsın” diyor.
Yeni ilçe başkanı adayımız duruşundan ödün vermez!
Cem Çakır’ın cevabı nettir.
“O dönem, bu dönemdir diyerek, adaylığını ilan eder kendisi ile iletişim kuran meclis üyesi arkadaşınla çok sevdiği belediye başkanına haber gönderir.
Bu cevap da kesmez Sayın Başkanımızı… Çağırır, makamında bir kez daha adaylıktan vazgeçmesini ister. “olmayacağım!” “sözünü duymadan bırakmam seni” diyerek tavrını net koyar.
Bir CHP’li üyenin, İlçe başkanlığı adaylığı konusunda bir belediye başkanı parti yönetimini, programını tüzüğünü ve de delegelerin varlığını hiçe sayarak nasıl böyle bir tavır alır?
Basit, çünkü korkuyor!
Yukarısı ile arası zaten yokluğu oynarken, yeni bir ilçe başkanı ile maceraya atılamaz… Suna hanımın iki dönemlik tecrübesi ve sadakatini görmezden gelemez. Açık seçik desteğini verecektir…
Cem Çakır’ın düşüncesini merak ediyoruz değil mi? Bakın ne diyor?
“Tam üç dönem hep böyle geçti, daha sonra, daha sonra diyerek ertelendim her seferinde… Bir oy alacağımı dahi bilsem, adaylığımdan vazgeçmiyorum” diyerek, o da tavrını koymakta ve adaylık hakkını kullanmak istemektedir.
Belediye Başkanının desteğine rağmen, İlçe başkanlığı konusunda Sayın Göçengil niçin tereddüt etmektedir? Bu tereddüttü, Sayın Işıklar da yaşamaktadır ki. Sözleşmeli delegelik modelini ilk defa siyaset hayatına sokmuş bulunmaktalar…
Bu, bana 1946 seçimlerinde CHP’nin içine düştüğü bir durumu anımsattı! Kısaca bir bakalım o günlere…
“Türkiye Cumhuriyetinin ilk çok partili genel seçimi olan bu seçim adli denetim dışında, açık oy, gizli sayım ve çoğunluk sistemi esasına göre yapıldı. (açık oy – gizli tasnif) Bu usulsüzlüklerinden dolayı “şaibeli seçim” şeklinde de anılmıştır. Bu genel seçim ile TBMM 8. dönem milletvekilleri seçilmiştir.” CHP’nin yarattığı bu karışıklık onu son bir kez iktidara taşıyacaktır. Eh işte, bu dilekçeler, imzalı kâğıtlar, verilen sözler bana o günleri hatırlattı.
Yani, aslında bir yandan içlerinde korku var ama meydanı da boş buldular at oynatıyorlar misali algı yöntemlerini istedikleri gibi kuruyorlar…
İmza ne ki?
Kuran öptür. Olmadı, çapraz kefil al birbirlerine karşı. Yetmez mi? Borç senedi imzalattırın bu zamanda neler olmaz ki?
Ne gariptir ki bu siyasi korkular, başka korkulara benzemiyor işte! Delegeni kendin seç, kendin liste yap, sonra kalk imza topla, dilekçe yazdır. Ben delegenin yerinde olsam bana bu kadar güvenmeyen bir yönetimi asla seçmem! “İmza ver” demek bir nevi tehdittir, güvensizliktir, parti içi bölücülüktür.
Sadece delegeye güvensizlik değildir, yönetime, üyeye, üst yönetimlere güvensizliktir.
Siz eserden vazgeçeli çok oldu da! Leyladan geçme faslını yaşıyorsunuz şu an! Milletçe tek bİr kusurumuz var! Tiyatrodan fazla anlamıyoruz…