Ana SayfaLütfü ErtürkBelediyede Kesişen Yollar

Belediyede Kesişen Yollar

Üç insandan söz edeceğim sizlere! Öyle, olağanüstü kahramanlıkları falan olmayan insanlardan bahsedeceğim! Üçünün de tek bir kahramanlıkları vardır hayatlarında hep dürüst olmuşlar, düzgün çalışmışlardır…

Tekdüze bir yaşamları vardır! Her gün aynı şeyleri yapmakla mükelleftirler! Bir farkları var, ne yaparlarsa yapsınlar, en güzel şekilde ve en dürüst şekilde yapmaya özen göstermişlerdi. Koca bir şehrin yüzüydüler ama asla yüzsüzü değillerdi!… Başvuru makamıydılar, kimse belediyeden içeri girmez, işleri daha kapıda halledilirdi!

Çalıştıkları dönemde, Silivri Belediyesinin yüzüydü onlar! Halkımız da öyle Belediye Başkanının peşinde gezmez, kapısında yatmazdı…

Eşref Çavuş, (Kurt) Osman Onbaşı (Girgin) Sucu Mümin (Çengel)…

Onların hayat hikâyeleri, bir dönemin, bir şehrin hikâyesiydi!..

Niye üçü? Çünkü çalıştıkları dönemde birbirlerine bağlanmış yaşamları vardır!.. Eşref Çavuş’un kulakları ne kadar tıkalıysa, Osman Onbaşınınkiler o kadar açıktı! Mümin Ağabeyimiz de o denli çalışkandı…

Eşref Çavuş (Kurt)

1911 yılında, Yunanistan’ın Manastır, Kestre İlçesinin Vicişta Köyünde doğar! 7 kardeşi vardır. Balkanlarda yaşamak zorlaşmıştır. Türkiye, Cumhuriyet ilan etmiştir. Balkanlardan mübadele yoluyla soydaşlarını bir bayrak altında, vatan toprağında toplamak ister! 1924 yılında başlar mübadele!.. Eşref Çavuş 13 yaşındadır ve ailesi ile birlikte ilk mübadil olacaklar listesindelerdir.

Gemi Mersin limanına yanaşır, inerler ve anında işlemleri yapılır. Ailenin iskân yeri Adana’dır. Giderler, bakarlar; beğenmezler Adana’yı! Balkan çocuğudurlar yapamazlar, kuraktır Adana!.. Ailece geçerler Maraş’a, bir 10 yıl kadar da Maraş’ta kalırlar! Dedik ya, Balkan Çocuklarıdır, dağ orman kır bayır yoktur, kuraktır, kıraçtır buralar!.. Silivri’den haber gelir, tanıdıktan bildikten, “Memnunuz” derler!.. Eşref Çavuş, kardeşi Ali’yi de alır düşerler yola, gelirler Silivri’ye…

2.Dünya savaşı gölgesinde kalan yaşamları, ülkenin içinde bulunduğu durumundan kaynaklanan sıkıntılar, yokluğun, yoksulluğun getirdiği göçlere boyun eğerler!.. Çekilen acılar, onları çok özel insanlar olarak hazırlamıştır hayata! Çocuk yaşta sert adamlar olarak yetişirler. 2. Dünya savaşı ortalığı kasıp kavurmaktadır. Bir kır bekçiliği işi bulur. Zor şartlarda geçirdikleri hayat bir de sürpriz hazırlamıştır Eşref Çavuş’a! Her yolda, her işte yarenlik eden eşini kaybeder aniden! Feride Hanımın zamansız vefatı yetmezmiş gibi bir de ihtiyat askerliğine çağırırlar. Kimsesi yoktur, kimseye güvenemez, bırakamaz kimselere oğlunu, Adnan henüz dört, beş yaşlarındadır. Alır yanına, gider birliğine… Küçük Adnan babasıyla birlikte 30 gün boyunca askerlik yapacaktır…

İhtiyatlık dönüşü Silivri Belediyesinde iş bulur. Bu arada Fatma adında bir de hayat arkadaşı bulacaktır kendisine Fatma Hanım, Fatih Mahallesinden Kasap Hasan Kızıdır!.. Adnan’ın dışında 5 oğlu bir kızı daha olur.

Kızına Esma adını verir, Eşref Ağabeyimizin ve arkasından erkek evlatları sökün eder gelirler!.. 5 oğlu daha olur, Hamdi, Kenan, Kamer (Tamer) Taner (Caner) Sümer doğar…

Dedik ya hayat şartlarının şekillendirdiği insanlardı onlar! Sert adamlardı, sözcüğünün geçtiği bir Atilla İlhan şiiri vardır. Şiirde başka sert adamlardan bahseder ama Eşref Çavuş’un sertliği de onlardan aşağı kalmaz! Çünkü ilkelerinden hiç ödün vermemiştir. Yüzünü gülerken kimse görmemiştir. Eşref Çavuş’a göre gülmek erdemsizliktir (!..)

Aslında, onun bu durumu belediyedeki işlerin hızlı yürümesini sağlamaktadır! O yıllarda aklınıza ne iş gelirse bilin ki belediye ile bir ilintisi mutlaka vardır. Sürücü ehliyetleri bile belediyelerce verilirdi. Terazilerin ve kantarların ayarları kontrol edilir, mühürlenir kullanıma hazır edilirdi. 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununa göre müteallik işlerin ifası, belediyelere ve idare-i hususiyelere ve sair mahalli idarelere tevdi edilir. Yani, işyerlerinin denetiminden tutun da her türlü salgına karşı Belediyeler takipçi olacaktır. E yani, kime düşer bu görev? Yine Zabıtaya… Önce Eşref Çavuş sonra da ellerinden öper Osman onbaşı!.. O yıllarda hangi iş ve resmiyet kazanmış görev yoktur ki belediyeler içinde olmasın…

İlkelerine ve edimlerine bu denli bağlı bir adamın iş takibini düşünün! Ben yetiştim onun Eşref Çavuş olduğu günlere… Nasıl mı?

O yıllarda asfaltlama çalışmaları yeni yeni yapılıyor. Ergenlerin yeni bir merakı hasıl olmuştur. Bilye tekerlekli kay kay arabalar. Tamircilerden dört tane çıkma bilye bulduktan sonra gerisi çok kolaydır. Odundan iki de dingil yaptın mı üzerine ne koyarsan kayardınız. Yollar kaymak gibi asfaltlanmış, Silivri’nin girişinden, (start aldığımız yer hapishanenin önüydü!) şehrin içine, belediyenin önüne hatta iyi hız alırsanız Bulcan Ağabeyimin dükkânına kadar gelebilirsiniz!.. 11 yaşındayım, dayımın marangoz dükkanında bilye araba üretmişim. Bakan, dönüp bir daha dönüp bakıyor. Üzerinde bisiklet kornası bile takılı. Tahtadan, kamyon modelinde arka dingilde ikişerden dört bilye var en büyüklerinden, önlerde birer bilye var, arka bilyelerin yarı büyüklüğünde… İki kişi idare ediyoruz. Far düzeneği var. Arka dingiller yaylar üzerinde, giderken yaylanıyor dönerken rahat yatıyor. İki yanda bayrak direkleri… Bir hızlandırırsın en tepeden, iki kat oluyoruz daha da hızlansın diye. Gündüz Bey’in evinin önünde (Belediye önü) iyice hızını alır. Müthiş bir şarlama sesi gelir bilyelerden… Sanki Amerikan arabası vardır altında, zevkten deli olursun… Değirmen durağına gelince hafif sola kaçarsın, görüş mesafen belediyeyi alsın diye! Şayet Eşref Çavuş orada ise inmezsin aşağıya!.. Zaten okulu geçince ve oradaysa işaret eder “getir” diye, paşa paşa götürür teslim edersin… Kimse istemez, isteyemez de torpil geçmez, hatır sökmezdir!.. Ona göre en büyük suçtur. Bilyeler asfaltı bozmaktadır ve milli servet ziyan olmaktadır. “Gidin Murat çeşmenin arka yolunda kayın, orada asfalt çalışması yok” diye gönderirdi bizi!.. İyi de orada da bilye ile kaymak karda slalom yapmak gibiydi çukurlardan…

Çok sağlam iki yardımcısı vardı. Osman onbaşı ve Sucu Mümin! Ne iş olsa yaparlardı! Biz gitmeyiz, biz bilmeyiz gibi sözcükler yoktu literatürlerinde…

Her hafta pazartesi günleri alışveriş pazarı kurulur ilçemizde! O ne hummalı çalışmadır! Sanırsınız 30 zabıta vardır görevde!.. Oysa, pazarın bir başına Eşref Çavuş dikilir, diğer başına da Osman Onbaşı! Çıt çıkmaz, kavgasız gürültüsüz bir pazar geçer etiketler asla değişmez! Pazar biter, bütün pazarcılar tezgâh temizliklerini yaparlar öyle giderlerdi… Gülmeyin ve gerçektir anlatacağım!.. Birgün sokak denetimi yaparlar! Kanalizasyon sistemi yoktur. Taşan fosseptik çukurları var mı, yola atık su dökülmüş mü? Tam kendi evinin önünden geçerler ki o ne? Kapılarının önünde su birikintisi çalar kapıyı, Fatma Hanım çıkar “Buyur Bey” diye cevaplar, kısa ve öz bir şekilde, birikmiş suyu göstererek “Bu ne diye?” sorar.

Eşi, sıkılır yavaş bir sesle cevap verir: “Merdivenleri yıkadım bey!” diye cevaplar, Eşref Çavuş “Yaz” der, zabıta memuruna! Su israfı yaptığı için 5TL, yolu kirlettiği için 5 TL, toplamda 10 TL ceza keser eşine!..

Yıllar su misali akıp gitmiştir! Yorulmuştur, ama birgün olsun şikâyetçi olmamıştır. 1975 yılında eski tarihi belediye binası yıkılarak yerine yeni bir belediye binası yapılacaktır. Belediye Başkanlığı koltuğunda Şaban Demiray oturmaktadır! Eşref Çavuş kararını verir, önünde saatlerce durup, dikilerek asayişi sağladığı o tarihi bina ile birlikte gitmesinin doğru olacağına karar verir. Emekliliğini ister! Güzel bir törenle emekli ederler Eşref Çavuşu!

Lakin peşini bırakmazlar, koca Silivri’nin soru sual edeceği o kadar çok işleri vardır ki, ısrarla aranmaktadır. Sonunda ofis açmak zorunda kalır. Bilirkişilik işi, tam onun işidir! Belediye-Tapu- Adliye arasında köprü olur. Silivri’nin yakın tarihine tanıklık etmiştir… Bu dünyadan göçene kadar kalemi hiç şaşmamıştır.

15.11.1988’de kimseyi üzmeden yolcu yolunda gerek diyerek göç yoluna bir kez daha düşecektir… Işıklarda uyusun…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar