Söylemde hak, hukuk ve adalet üzerine siyaset yapıp, eylemlerinde bu söylemlerin zerresine rastlamadığımız kişilerin, karar vericilerin, onlara şakşakçılık yapanların, dümen suyuna girenlerin ve hatta bugün, dün yanlış olanlara, yarın belki iyi olur sevdası ile sarılanların hep karşısında olduk. Karaya kara, beyaza beyaz, çıplak olan krala çıplak dedik. Hiç gri tarafımız olmadı.
Umudun tecrübeye olan üstünlüğünü ortaya çıkartmak için midir bilinmez, birde bile bile lades diyenlerimiz vardır. Ne olacağını bile bile, ama ya olaylar benim istediğim gibi giderse diye düşünerek lades diyenlerimiz. Bugünkü tercihlerini, dünü yok sayarak belirleyip, yarın aahh ! biliyordum zaten nidası yükseltecek olanlarımız. Çok yazık !
Zaman zaman toplumdaki kişi, düğüm ve sorunlara işaret ederek gerçekleri söylemenin maalesef acı sonuçları olabiliyor. Giyotine giden fizikçi gibi bizler dün olduğu gibi bugün ve hatta yarında doğru bildiğimizi, hakkı tutup ayağa kaldırmak adına söylemekten ve savunmaktan imtina etmeyeceğiz.
Hikaye bu ya;
Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur.
Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi…
İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar:
– Son sözün nedir?
Der ki:
– Ben Allah’a inanıyorum, Onun hakkaniyeti beni kurtaracaktır.
Hakkaniyet…. Hakkaniyet…. Hakkaniyet….
Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:
– Onu serbest bırakın; Hakaniyet sözünü söylemiş ve Allah onu korumuştur.
Böylece papaz idam edilmekten kurtulur…
Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:
– Demek istediğin en son söz nedir?
Der ki:
– Bu işin Allah’la alakası yok. Ama adalete güveniyorum.
Adalet… Adalet… Adalet…
Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur…
Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:
– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.
Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur…
Sıra fizikçiye gelir. Ona da;
– Son sözünü söyle derler.
Der ki:
– Bu işin ne Allah’la, ne hakkaniyetle ne de adaletle alakası yoktur. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.
Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar…
Toplumdaki “düğümler” ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin maalesef acı sonuçları olabiliyor. Bile bile lades diyenler, bugün haksızlık, adaletsizlik ve vefasızlık suyu ile beslenen esaret bağlarında gül olmayı tercih etmiş olabilirler. Ancak bizler, güvendiğimiz dağlara kar yağarken, hikayede ki fizikçi gibi kellemiz gitse de, “Candan öte onur gelir” diyerek geçmişe selam gönderiyor olacağız.
…….
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
……..
Nazım HİKMET
Sevgiyle kalın…