1 MAYIS

Modern insanın yaşamında iş, yalnızca bir gelir kaynağı değil; aynı zamanda toplumsal kimliğin, bireysel varoluşun ve anlamın en güçlü bileşenidir. Bu nedenle yıllık izne çıkan bireylerin önemli bir kısmı, tatilin ikinci gününden itibaren kendilerini huzursuz, yönsüz ve anlamsız hisseder. Literatürde “Boşluk Anksiyetesi” (Void Anxiety) olarak tanımlanan bu durum, çalışmanın birey psikolojisinde ve toplumsal dokuda oynadığı merkezi rolü açıkça gözler önüne serer.

Hiç şüphesiz emek, yalnızca fiziksel bir çaba değil; aynı zamanda üretimin ve toplumsal yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan asli güçtür. Her sektörde, her statüde emek kutsaldır; ancak emeğin maddi ve manevi karşılığının gasp edilmesi söz konusu olduğunda, ilk akla gelen tarihsel özne işçi sınıfıdır. Çünkü tarih boyunca en sistematik sömürüye maruz kalan, hak mücadelesi için en çok bedel ödeyen ve kapitalizmin çarkları arasında en çok ezilen kesim, emekçi sınıflar olmuştur.

Doğa ve insan emeği, sermayenin en kolay sömürüye açtığı iki kaynaktır. Kapitalist sistemin “sınırsız büyüme” arzusunun bedelini çoğu zaman doğal kaynaklar ve emekçiler öder. Çalışma saatlerinin uzatılması, ücretlerin baskılanması, iş güvencesinin ortadan kaldırılması gibi uygulamalar işçilerin ekonomik değil aynı zamanda insani varlık alanlarını da daraltır. Bu nedenle işçi sınıfı sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve psikolojik olarak da örselenmektedir.

Bu tarihsel bağlamda 1 Mayıs, sadece bir tatil günü değil; emek-sermaye çatışmasının simgesidir. 1 Mayıs, işçilerin hak taleplerini haykırdığı, sömürüye karşı dayanışma içinde olduklarını gösterdiği, sınıfsal hafızanın diri tutulduğu bir gündür. Sermayenin gücü karşısında, örgütlü emeğin kolektif direnişi bu özel gün aracılığıyla görünür kılınır. Zira işçiler, yalnızca geçim derdinde olan bireyler değil; aynı zamanda hak mücadelesi veren birer toplumsal öznedir.

Bugün hâlâ dünyanın pek çok yerinde emekçiler, yaşanabilir bir ücret, güvenli çalışma koşulları, sendikal haklar ve insanca bir yaşam için mücadele etmektedir. Bu bağlamda 1 Mayıs, geçmişin anısı değil; bugünün ve geleceğin mücadelesidir. Çünkü emek, yalnızca üretimin değil, aynı zamanda adaletin, eşitliğin ve insan onurunun da temelidir.

1 Mayıs’ta alanlara çıkan işçiler, kendi alın terlerinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda insani ve ahlaki bir değer taşıdığını haykırırlar. Bu nedenle 1 Mayıs, sadece daha fazla hak talep etmek için değil; emeğin insana kattığı değeri, hayatın anlamı üzerindeki etkisini ve mücadele edilmeden gelen hiçbir kazanımın kalıcı olmayacağını hatırlamak içindir. Esasen emek, insanın kendini gerçekleştirme yoludur. Bu yolda mücadele, sadece bir zorunluluk değil; aynı zamanda bir varoluş biçimidir.

Yaşadığımız dönemde dünyanın emek mücadelesinde önemli ilerleme kaydetti. Ancak gelinen noktanın istenilen nokta olduğunu söylemek mümkün değil.   Hala dünyanın herhangi bir yerinde sigortasız çalışana, çocuk işçiye ve her türlü emek sömürüsüne rastlayabiliriz.  Bu nedenle yazımı memleket şairi Nazı Hikmet’in dizeleri ile bitiriyorum;

Ve elbette ki sevgilim, elbet,

Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

Dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla

Bu güzelim memlekette hürriyet…

1 Mayıs  işçinin ve emeğin bayramı kutlu olsun!

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar