Toplumsal cinsiyet, bireylerin biyolojik cinsiyetleri (kadın veya erkek) üzerinden toplumsal alanda üstlendikleri roller, sorumluluklar, haklar ve ilişkileri tanımlayan bir kavramdır. Bu roller ve sorumluluklar, toplumun kültürel değerleri, normları ve kodları tarafından şekillendirilir. Yani kısacası bir toplumun kadın ve erkek bireylerinden beklentilerini, onlara tanınan imkanları ve verilen değeri ifade eder.
Birçok toplumda, kadınlar ve erkekler arasında görev ve sorumluluk paylaşımı, toplumsal kaynaklara erişim ve bu kaynakların kontrolü gibi konularda belirgin eşitsizlikler bulunmaktadır. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, cinsiyetten bağımsız olarak bireylerin hakları, sorumlulukları ve faydalandıkları imkanların eşit olması anlamına gelir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği genel olarak kadın cinselliği ile karıştırılıyor ve geniş bir kesim konuyu mahremiyetler üzerinden anlıyor. Ancak konunun tamamen fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlar üzerinden değerlendirilmesi gerekiyor. Bu konuya örnek verecek olursak;
- Kadınlar, trafik kazalarında orta derecede yaralanma riskine erkeklere kıyasla %71, ölüm riskine ise %17 daha fazla maruz kalıyor. Bu durumun temel nedeni, araçların tasarımında erkeklerin fiziksel özelliklerinin referans alınmasıdır. Kadınlar, genellikle daha kısa boylu olduklarından, araba kullanırken koltuğu daha öne çekmek zorunda kalıyor ve bu da önden çarpışmalarda iç yaralanma riskini artırıyor.
- Kadınların elleri, erkeklere kıyasla ortalama 2 cm daha kısa olmasına rağmen, birçok aletin sapları, kavrama kolları, cep telefonları ve klavyeler erkeklerin el boyutları baz alınarak tasarlanıyor. Bu durum, kadınlarda burkulma ve sinir sıkışması gibi sorunların daha yaygın görülmesine yol açıyor. Eğer ellerinizde sinir sıkışması gibi sorunlar yaşıyorsanız, bu tasarım farkını göz önünde bulundurmanız gerekir.
Erkek egemen bir toplumda yalnızca fiziksel standartlar değil, aynı zamanda kurallar, ahlaki normlar ve değer yargıları da erkek bakış açısıyla şekillenip onaylanıyor. Bu durum, kadınlara özgü gerçeklerin göz ardı edilmesine yol açıyor ve toplum yaşamında “cinsiyet körlüğü” kavramının ortaya çıkmasına neden oluyor.
Cinsiyet körü yaklaşım, toplumdaki kuralların kadın veya erkek ayrımı yapılmaksızın evrensel nitelikte olduğu, kadınların dışlanmadığı ve ekonomik ya da sosyal çalışmalara eşit şekilde katılabileceği varsayımına dayanıyor. Bu yaklaşım teoride doğru kabul edilebilir; ancak pratikte, kadınların aleyhine işleyen eşitsiz bir toplumsal düzenin oluşmasına yol açmaktadır. Çünkü fizyolojik ve duygusal açıdan farklı iki cinsiyetin hem görev ve sorumlulukları hem de bu görevleri yerine getirirken karşılaştıkları koşullar eşit değildir.
Kadının statüsünü iyileştirmeye yönelik düzenlemeler, üç temel başlık altında ele alınabilir:
- Kaynaklara erişimde eşitlik
- Fırsat eşitliği
- Temsil eşitliği
Bu üç ana başlıkta yapılacak düzenlemelerin uygulanmasında, 1980’li yıllarda kamu bütçelerinin bir araç olarak kullanılması ortaya atıldı.
Bütçe nedir ve ne amaçla hazırlanır?
Bütçe, hükümetin harcamaları ile devlet gelirlerinin belirli bir dönem için tahminlerini içeren rapordur. Ancak, daha geniş bir perspektiften ele alındığında, bütçe toplum ile siyasi iktidar arasında kamu kaynaklarının kullanımına onay veren bir akit olarak da tanımlanabilir. Bu nedenle, bütçeyi yalnızca gelir ve giderlerin yer aldığı bir hesaplar tablosu olarak görmek doğru olmaz. Bütçe, hükümetlerin en güçlü politika araçlarından biridir ve sosyal ile ekonomik politikaların önceliklerini belirler. Aynı zamanda siyaseti şekillendirir ve hükümetlerin spesifik hedeflerine ilişkin taahhütlerini parasal olarak ifade eder. Dolayısıyla bütçe, sadece teknik bir belge değil, aynı zamanda hükümetlerin önceliklerini, hedeflerini ve kaynakların nasıl dağıtılacağını yansıtan stratejik bir araçtır.
Tüm bu bilgiler doğrultusunda, 1980’li yılların başından itibaren dünyada uygulanmaya başlanan Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe Uygulamaları, kamu kaynaklarının kadın ve erkeklerin görev ve sorumlulukları dikkate alınarak eşit ve adil bir şekilde kullanılmasını hedefleyen bir hizmet üretim yaklaşımıdır.
- Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, kadın ve erkeklerin farklı ihtiyaç ve davranışlarını gözeterek, her iki cinsiyetin de kamu kaynaklarından etkin bir şekilde faydalanmasını sağlamak amacıyla yapılandırılan bir bütçeleme modelidir.
- Bu bütçeleme yöntemi, kadınlar için özel bütçe veya harcama kalemleri oluşturmak anlamına gelmez; aksine, uygulanan politikaların her iki cinsiyet üzerindeki etkilerinin analiz edilmesi ve bu analizlere dayanarak kaynakların eşitlikçi bir şekilde dağıtılmasını içerir.
Başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Ekonomik Komisyonunun (UNECE) olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe uygulamalarını destekliyor. Ülkemizde de henüz ulusal politikalarda rastlanmasa da bazı belediyeler kendi bütçelerini oluştururken toplumsal cinsiyet temelli bütçe anlayışını benimsemektedir. Bu belediyelerin başında, İstanbul Kadıköy, Beylikdüzü, Eskişehir Odunpazarı, Edirne geliyor.
Silivri’nin de kamu kaynaklarının eşitlikçi ve etkin kullanımını esas alan Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe anlayışını benimsemesi, yönetim kalitesinin artırılması ve daha kapsayıcı bir hizmet sunumu açısından çıtayı yükseltecektir. Bu bakımdan başta kadın temelli STK’lar olmak üzere tüm STK’ların konu ile ilgili inisiyatif almalarını önemsiyoruz.