Dostum Bilgin Yücel’in iletisine bayıldım! Konusu Türkçemiz olduğundan… Kendisi edebiyatçıdır, gözünden kaçmaz böyle şeyler!…
İlgi duyacağınızı sanıyorum, mutlaka izlemelisiniz.
Gülse Birsel ile Nejat Eczacıbaşı bir toplantı düzenlemişler. Adını da “UYDURUKÇAYA SON” koymuşlar.
Günümüzde, yarı Türkçe, yarı İngilizce, sözcüklerle konuşma modası var ya bunu ele ele almışlar…
Nejat Eczacıbaşı, kuruluşlarında, uydurukça konuşanlardan sözcük başına 5TL gönüllü katkı payı alıyormuş. Bu para ile de okullara sözlük armağan ediyormuş… “Plaza Türkçesi” diye nitelediği bu dil sayesinde pek çok okulu sözlük sahibi yapmış!…
Bu görüşü de çok hoşuma gitti: “Dilimizi siyasi kavga konusu yapmayalım” ! Daha da ileriye giderek şu öneriyi de dile getirdi: “ İşe alınacakların düzgün konuşanlar arasından seçilmesi” !.. (Demek ki Sayın Eczacıbaşı’nın kapıları Suriyelilere kapalı.)
Buraya kadar her şey güzel! Yalnız benim anlamadığım; dilimizi arılaştıralım derken, sadece Batı kaynaklıları mı çöpe atalım?… Arapça, Farsça olanları ne yapalım?…
Yoksa Reis’in; Türkçe sözcük kullanmamızı önerirken “Kafe” yerine Arapça-Farsça karışımı “kıraathane” kullanın demesi gibi mi düşünüyorlar acaba?…
İki konuşmacının kullandığı sözcüklere bakar mısınız? Mesela (örneğin), faydalı (yararlı), cevap ( yanıt), ifade (anlatım), kelime (sözcük), hediye (armağan) lazım (gerekli), hepimiz (tümümüz), sohbet (söyleşi)…
“Plaza Türkçesi” ne karşı çıkılması alkışlanacak bir davranış!… Ancak “Gecekondu Türkçesi” ne de karşı çıkalım, dilimizi arılaştıralım!