Yaşları, 60 yaş ve üzeri olanlar anımsayacaktır… “Kolera Günleri” diye bir deyim yerleşmişti literatürümüze!…
1970 yılıydı!
Ülkemiz, 60 askeri darbesi üzerinden henüz 10 yıl geçmiş, alelacele bir anayasa oluşturulmuş, “Küçük Amerika” umutları hayallerimizi süsler olmuştu! “Her mahallede bir milyoner” vaadine kaç hane, umut bağlamıştık!
Canlarımızı sıkan tek şey, kış şartlarıydı!
Çünkü Kış şartlarının çetin geçmesi halinde komünizmin gelme ihtimalini kafalarımızın içine iyice kazımıştı bir bilen (!)
İşte, o kış; o komünizm gelemedi ama hiç beklenmedik bir şey oldu! Ülkemize kolera gelmişti!
Bizler, bugün olduğu gibi o gün de “hazırlıksız yakalanmıştık”(!)
Tıpkı bugünkü gibi! Kıran girmişti ülkeye!…
Liberal uykumuzdan uyanıverdik!
İstanbul, henüz Topkapı’da başlıyordu ve Sağmalcılar henüz Bayrampaşa olmamıştı! Kolera, önce orayı vurdu! Daha yeni yeni kuruluyordu! Yolu, suyu yoktu! Elektrik, hak getire! Yolun yarısında var diğer yarısında yoktu! “Gecekondu” sözcüğü isim hakkını buradan almıştı!
İstanbul kırılıyordu!
Kaçış başladı!..
Nereye kadar?
İletişim araçları, yok denecek kadar azdı! Saatte bir araba geçiyor yollardan! Fazla uzağa gidemediler… Yeni yeni şehirler oluşmaya başladı. Bağcılar, Güngören, Merter, Kocasinan, (Yayla) Sefaköy, Beşyol, yeşilova, Tepeüstü imarları genişletiliyor, İstanbul; E5 üzerine doğru kaydırılıyordu!… Küçük Amerika hayalleri asfalt üstünde devam edecekti… Sağmalcılar boşaltılmış, adını Bayrampaşa yapana dek kimseler uğramamıştı semte!..
Tıpkı, birkaç gün sonra diyecekleri gibi,
İktidardakiler, “küçük zayiatla atlattık” dediler…
Resmi rakamlar, can kaybını 52 kişi üzerinden veriyordu ama kolera dan hastaneye yatanların sayısı 1570 kişi olarak kayıtlı idi!…
Kolera, günlerinde binlerce kişi işsiz kalmış, hırsızlık ve soygunlar gazete manşetlerinden inmez olmuştu!..
Korona Günleri
21.yüzyıla denk geldi!..
21. Yüzyıla çok güveniyorduk! Teknoloji olarak uzay çağını yakalamıştık ama “En zayıf olduğun an, kendine en çok güvendiğin andır “sözü, geçerliliğini bir kez daha ispatlamış oldu!
Meğerse, insanlık ne kadar çaresizmiş!..
Kendimizi, en sağlamda hissettiğimiz anda binlerce ölüm haberleri ile sarsıldık!
Gözler, bir zamanlar çok güvendiğimiz hatta hayalini kurduğumuz Amerika’ya çevrilmişti!
O, mutlaka bir şey yapardı!..
Yapamadı!
O’nun durumu herkesten berbat bir haldeydi ve uçan kuştan medet umuyordu!…
Bence, kaçırılmaz bir fırsattı ve kaçırmadık! Kuş olduk uçtuk gittik yardım elimizi uzattık!
Sadece o mu?
İngiltere, İspanya, İtalya ve diğerleri, hepsine ama hepsine yardım gönderiyorduk! Uçaklar dolusu yardımlar gidiyordu!..
Angelika’n kiliselerinde kuran-ı kerim okutuluyordu…
Artık “Küçük Amerika” hayallerimiz bitmiş, “Büyük Türkiye” hayallerini kuruyorduk!
Kış şartları da çetin geçmemişti, komünizminde öyle kapıda falan beklediği de yoktu!
Ben, bu iş sonuçlanınca, bir takdir, bir nişan bir paye gönderirler mi diye beklemiyor değilim hani! Nobel, diyeceğim ama çıtayı da yükseltmeyelim diyorum…
Ülke içinde neler mi oldu?
Ha şimdi, tutar da içeride ne olduğunu size anlatırsam, nemelazım; komünizm propagandası yapıyorsun deyip, durduk yerde içeri aldırmayalım kendimizi!…
“Dört gösterip, dünya beşten büyüktür” diyecek kadar tevazu sahibiyizdir biz!