KAPILAR

Yağlı pastel ve terebentin kokusu.

Kağıdın üzerine sürdüğüm boya ve pamuğa batırılmış terebentin. Ahşap bir okulun bodrum katındaki resim odası ve iki insan boyu kadar yüksek kapılar.

Çocukluğumu hatırladığımda burnumun direğini sızlatan anılarım.

Çok severdim resim yapmayı, hala da severim. Resim yapmak,  yazı yazmaktan daha kolay benim için. Boyaların ve tuvalin yetmediği yerde de,  yazı yazmak daha kolay. Resim ve yazının buluştuğu noktadır birbirini tamamlayan. ‘Boyanın yetmediği yerde yazı, yazının yetmediği yerde renkler.’

En çok kapıların resimlerini yapmayı severdim. Rengârenk kapılar.  Her kapının ardında bir başka hayat olduğunu düşlerdim hep. Bu yüzden kapılar, yaşadığın her anın sessiz ortağı ve şahididir. Kimi zaman bin bir umutla çalınan, bazen de umutsuzlukla kapanan, içeri ya da dışarı açılan kapılar.

Zaman, zaman öyle kapılardan geçeriz ki!  Kim olduğumuzu hatırlayamayız dışarı çıktığımızda.

Egodan arınmış bir hayatı özlerken buluruz kendimizi.

İster psikolojik, ister etik, ister rasyonel olanı olsun, kapılardan ırak olsun isteriz. Mücadele ve hırslarımızın sadece kişisel mutluluklarımız için değil, ortak değerlerimizden beslenmesini özlemle bekleriz.

Akrep gibi olanlara inat!

Günümüz de dahi hala mutlu olamamamızın kabahati, şarabımızı vermek için üzüm gibi ezilmemizi isteyenler değil mi?

Yaşam mücadelesi içinde mutluluğun tarifini bile unutmuşuz oysa ki. Egodan yoksun bir mutluluk, yazsan kelimelerin, çizsen tuvalin ve boyanın kifayetsiz kalacağı bir mutluluk.

Oysa ki Abidin Dino, Nazım’ın sorusuna yıllar önce nasıl da güzel bir cevap vermiş.

Nazım Hikmet’in Paris’te bir otel odasında eşine yazdığı ‘Saman Sarısı’ isimli şiirinde geçer bu dizeler ve benzer kaderi paylaştığı dostuna sorduğu  o soru;

“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil.
Ne de ak örtüde elmaların ,
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ? ”

Abidin Dino’nun arkadaşına verdiği yanıt fırça ve tuvalle değil , kalemle olur !

‘Buna ne tuval yeterdi ne de boya.’

 

MUTLULUĞUN RESMİ

Kokusu buram buram  tüten ,

Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varnanın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık ….
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi ,bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş…
Sürgün  şehirler  cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya… Abidin DİNO

 

 

Ayağımda Silivri’nin tozu ,

Tualim ve boyalarım yetmedi yine…

 

Sevgiyle kalın.

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar