Avlanma yasağı dışında kalan Batı Karadeniz’de ağlara takılan 200 ton hamsi balıkçıların yüzünü güldürmüş. Tüketicilerin de… Kasası (14 kg) 80 liraya satılmış tüccara . Motor sahibi memnun, tayfa memnun, tüccar memnun, tüketici memnun !.. 200 ton canlı gitmiş, no problem !
28 Ocakta bitecek av yasağından sonra 200 ton daha, 200 ton daha, 200 ton daha …..
Doğu Karadeniz’deki yasak kararı, hamsi türünün yok olmasını önlemek için alınmış.
Son zamanlarda avlananların boyu 6 santimetreye değin düşmüştü.
Yılmaz Özdil ; ‘’Aşı yok . . . Hamsi var mı? ‘’ başlıklı dünkü yazısında ayrıntıları vermişti. 18 santimetreye değin büyüyebiliyormuş hamsi . Avlanmada en ideal boyut 12 santimetre imiş. Şimdilerde boyu 6 santimetreyi zor bulan bu balık, kıyılarda karıncığını doyururmuş. Neyle besleniyormuş biliyor musunuz: Planktonlarla . . .
Mikroskobik boyutlardaki bu canlıları ise dereler doyururmuş.
Sonbaharda ağaçların yaprakları dökülür, çürür ,ormandan gelen derelerle denize taşınır, plaktonlar da işte bunlarla beslenirmiş .
Doğanın kılcal damarları olan değerleri yok ettiğinde ekosistemin kan dolaşımı sekteye uğrar besin zinciri kopar.
Hamsi ‘’hes’’ ler yüzünden büyümüyor. Durmak yok , hes’lere devam (!)
(Dördüncü paragraf ve sonrası Yılmaz Özdil’in yazısından alıntı ! Özellikle vurguluyorum, tırnak içine almadım , Rektör gibi hırsız durumuna düşmeyeyim diye yazarın adını verdim İntihal yapmadım (!)
İğneada’dan İstanbul Kanalı tarikiyle kestirmeden Marmara’ya geçelim, buyrun. 37 yıldır kıyısında yaşadığım bu küçük deniz de çok katliamlara sahne oldu. Birçoğuna tanık oldum. Hele birini yakından izledim çok da savaşım verdim. Kaynaklar, yakın geçmişte bu denizde 124 balık türünün olduğunu yazıyor. Günümüzde 7’ye inmiş olması ne acı değil mi ?
Bilinçsiz avlanma yüzünden, yasa dışı avlanma yüzünden . . . Şimdi kara kara düşünüyor Marmara balıkçısı… Yıllarca trolle, sonarla avcılık yapılması bu sonucu doğurdu.
Bu iç denizdeki canlılardan birisi için bir muhabir olarak ben de savaşım verdim. .Hatta bir televizyon kanalında benimle yapılan röportaj da yayımlandı.
Akivades, halkın kum midyesi ya da cikcik adını verdiği bu canlı Marmara’nın başka bir zenginliği idi. Şimdi sizlere ömür (!..)
Midye motorlara takılan tarak adlı bir aygıtla avlanıyordu. Yani deniz dibini tarayarak… Demir parmaklık şeklindeki tarak, 2 santimetreden küçükleri es geçen bir şekilde üretiliyordu. Yasal boyut 2 ve daha büyüğü idi. Av azalınca uyanık balıkçı daha dar aralıklı tarak ürettirmeye başladı. Dışsatımda %10 kota uygulanıyordu çünkü .
O günlerde sözde balıkçılarımızı bilinçlendirmek için bir doçent konuğumuz oluyordu. Yalnız çevresindekileri fazlaca bilinçlendiren bu zatı muhteremin eşinin İstanbul’da bir ‘’su ürünleri işleme kuruluşu’’ vardı (!)
2 santimetreden küçük kum midyesinin dışsatımı yasaklanmış, ne gam . . . Akıllı (!) avcılar bunun da çözümünü buldular. Yasal boyuttan küçük hayvancıkları yurt içinde işleyerek ambalajlayıp dışarı
gönderdiler. Böylece pek çok balık türünde olduğu gibi midyenin de kökünü kuruttular ! Bu uygulamalara karşı çıkan pek çok balıkçı kardeşimiz vardı ama hep kötüler kazandı.
Bu savaşımda Zafer Murat Çetintaş, Remzi Köksalan, Zafer Güler gibi kişilerin adlarını da anarak bitireyim.