Ana SayfaLütfü ErtürkBuzdan Prizmada Üç Kadın!

Buzdan Prizmada Üç Kadın!

Bölüm 1:  Nüzhet…Kırım’ın steplerinden başlayan bir göçün hikayesidir bu! Bu göçü de sırtlayan yine kadınlarımız olmuştur.

Çarlık Rusya’nın göçe zorladığı Kırım/Kazan halkının göçün yarasıdır bu hikaye!..

Büyük anneannem ve büyük dedemin göçtüğü yıllar…

Çünkü bu o bölgede yaşayan Tatar, Türk ve Çerkez, boylarının acı ve hüzün dolu hikayesidir.

Büyük anneannem (Nüzhet)  ve büyük dedemin (Arif) göç hikayeleridir.

Ayrı ayrı göçüyorlar! Yani, oradayken bir tanışma söz konusu değildir!

Anneannem, ailesi ile göçer. Önce Erzurum’a gelinir, orada bir 5-6 yıllık ikamet ve sonrasında ver elini İstanbul…

İstanbul’da seçilen mekân Kandillidir! Orada okula başlar ama aynı zamanda herkesi de hayrete düşürür. Büyük anneannem Nüzhet, ileri derecede Fransızca dil eğitimi almıştır. Harika bir şekilde Fransızca konuşmaktadır. O bölgeden göçen ailelerin birçoğu Fransızca bilmektedir. İleride Anneannemin çok işine yarayacaktır. Nüzhet hanımın bir yeteneği daha vardır. Çok güzel piyano çalmaktadır. Ailesi, Nüzhet’e daha Kırım’da iken piyano dersleri aldırmıştır.

Nüzhet hanım, çok iyi bir konservatuar öğrenicisidir ve çok iyi bir öğrencilikten sonra konservatuarda hoca olarak görev alacaktır.

Sakin bir yaz akşamında lodos; boğazın deniz kokusunu, Kandillinin sokaklarına doldurmaktadır. Nüzhet,  cumbalı konağın panjurlarını açmış, ılgıt ılgıt esmekte olan deniz kokusunu konaktan içeri girmesini istiyordu… Kara gözlü, esmerimsi tenliydi. Hafiften topluca denilecek bir yapıda ve simsiyah saçlarını ensesinde minik bir topuzla topluyordu. Üzerindeki limon küfü ipek elbisesiyle cama yaklaştığında rüzgârı ılık ılık yanağında hissettiği an, gider piyanosunun başına geçer, parmaklarından o yılların en güzel şarkıları dökülürdü…

Nüzhet bir evin bir kızı idi.

Yaz aylarında, akşam üstleri aynı odaya çıkar tahta panjurları açar önce bir doğayı seyreder, dönüp piyanosunun başına geçerdi. Bu onun için vazgeçilmez bir tutku olmuştu…

Konağın altında dik bir yokuş vardı. O yokuştan geçecek olanlar önce yokuşun başında oturur, soluklanırlar sonra devam ederlerdi. İşte o panjurların açılış saatlerine denk gelenlerle selamlaşıp, hal hatır sorulurdu. Yokuşu tırmananlar, piyanonun sesiyle soluklanma süresini uzatırlar bir iki dakikalık molalar, bir iki şarkılık oluveriyordu…

Genellikle aynı simalar geçerdi. Selam verip, soluklananlara konaktan su götürüldü. O günler çok farklı idi!

Arif Bey

Aynı ülkeden, aynı şartlar yüzünden biraz farklı bir şekilde göçe zorlanmış bir Kazan Türküdür.

Dört kardeşten biridir. Babasının zoruyla göçmüştür. Baba dört kardeş arasından kura çektirerek saptamış gibi yapıp kırdığı çöpü Arif Bey’e çıktı deyip, cebine birazda para koyup Osmanlıya göndermiştir.

Uzun ve çok zor şartlar altında yapılan bir yolculuktan sonra Osmanlıya ulaşır. Gelir gelmez üniversiteye kaydolur. Fizik öğretmeni olarak mezun olur…

Nereye atanır?

Kandilli kız lisesine!…

Kandilli Kız Lisesinde fizik öğretmenliği görevine atanan Arif Bey ev arayışı içine girmiştir. Tam da öyle bir günde yokuşu tırmanırken sanki durumu biliyor gibi ağaçların altında soluklanmak için durduğunda cumbalı evin camında da Nüzhet görünecektir!..

Uzakta olsa bakışırlar! Bakışları hisseder her ikisi de!..

Nüzhet utanır içeri kaçar ve piyanonun başına geçerek tuşlarına dokunur…

Arif, müziğin sesiyle ev aramayı unutur, bir ağacın gövdesine dayanır ve dinlemeye devam eder…

Bu sahne, hemen hemen her gün tekrarlanır ve Arif ev arayışını unutmuştur artık. Her gün Nüzhet’i görmek için yokuşu tırmanır olmuştu!..   Konak, yokuşun en üstünde idi. Arif Bey,  hep aynı yerde soluklanmak için duruyordu.  Nüzhet’te bu tırmanışlara, soluklanmalara kayıtsız kalamıyordu. Saatini ezberlediği Arif Bey için çalıyordu…

Bu böyle altı ay kadar sürdü.

Sonunda bir gün cumbalı konağın kapısı çalınır!

Arif, Nüzhet’i anne ve babasından istemeye gelir.

Evlenirler, İlk yıllar konakta geçer ama ülke şartları çok zorlaşmıştır.

Bu arada bir kızları olmuştur. Adını Beria koyarlar. Beria hızla büyümektedir ama hayat şartları da hızla değişmektedir. Ülke, 1. Dünya harbinden yeni çıkmış çok geçmeden yeni bir savaşın içine sürüklenmişti. Ülkenin dört bir yanını işgale hazırlanan itilaf devletleri ile savaşılmaktadır. Ülke, canhıraş müdafaa ediliyor aynı zamanda misakı milli sınırlar belirlenerek yeni bir ulusal devlet kuruluyordu. Adı Türkiye Cumhuriyeti olacaktı.

Bir taraftan, savaş koşullarının getirdiği zorluklar, bir taraftan Beria’nın okul masraflarıyla birlikte zorluklar her gün artmaktadır. Beria, yüksek okulunu Matematik ve astronomi dalında seçer .

Nüzhet, artık zorlaşan hayat şartları altında kendisini konaktan dışarı çıkmak zorunda hisseder!.. Gerek Fransızca öğretmenliği yapacaktır gerekse piyano dersleri verecektir. Cemal Reşit Rey tiyatrosu yeni kurulmuş, yeni yeni oyunlar sergilenmektedir. Bir piyaniste ihtiyaç vardır!

Bu arayış, Nüzhet ’in kulağına kadar gelmiştir. Arif Bey’in de onayı alarak; Cemal Reşit Rey’in ilk kadın piyanisti olarak tiyatroda görev alacaktır….

Şimdi cumbalı ev bomboş!

Üst odada, yerde kırık bir kasnak

Kasnakta işlenmesi yarım kalmış mor sümbüller. Yıpranmış resim çerçeveleri içinde solmuş siyah beyaz fotoğraflar hatta tahta panjurların bir kanadı kırık ve artık boğazın kokusu girmiyor o pencerelerden…  Odanın içerisinde konsolun üstünde porselen bir gaz lambası fitili kopmuş, tahta merdiven basamaklarda derin bir hüzzam…

Küf yeşili ipek elbise gardıropta doğal renginde…

Kırık kasnaktaki işlemesi bitmeyen mor sümbüller gibidir hayat, hiç bitmeyen ama hep yarım kalan…  01.02.2021

Şahver Tanyol Akdağ

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar