İktidar blokuna karşı birlik olmak ve bu blokun elde ettiği başarı, “halkın gücü” anlamında önemlidir, değerlidir. Öte yandan, “halkın gücü” olarak nitelenen bu blokun içeriği ve koyduğu alternatif daha önemlidir! Nicelik ne tür bir niteliğe dönüşecektir? Temel soru budur.
Öncelikle; “Tek adam sistemi” bir üst yapıdır. Belirleyeni ise alt yapı yani ekonomik sistemdir! Emperyalizmin gelişim aşamasının, ülkemize özel “şok tedavisi”nin getirisidir. Yani, sermayenin, yağma/talan için en uygun gördüğü yönetim şeklidir.
Aynı zamanda, Cumhuriyetin tasfiyesi için de en uygun yönetim şekli olarak görülmüştür!
16 Nisan Referandumu’na döneriz…
“Hayır Bloku”nda ben de vardım! Seçim sonuçlarının doğruluğu/yanlışlığı konusunda adım atıldı mı? Hayır. Halk sükunete davet edildi: “Muhalefet gereğini yapacaktır!” Sonuç: 24 Haziran 2018 seçimlerinde Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı adayı yapıldı. Üstelik, rüzgar yine benzer: “Tek adam sistemi”ni kaldıracağız…
Yapılması gereken; seçime katılmayarak, sistemi “kadük” ilan etmek, boykot ile krizi derinleştirmek olmalıydı. Tek adama karşı kitlelerin desteği alınabilir miydi? Tabii ki… Muhalefetin tercihi ise Hayır’ın üzerinde tepinmek oldu! Aday göstermek, 16 Nisan “Evet”ini, “tek adam sistemini” meşru kılmaktır!
Emperyalizm’in uygun gördüğü bir sisteme, sermayenin izni olmadan karşı çıkamayacağınıza göre, muhalefet olarak durduğunuz yer belirgindir!
31 Mart seçiminin iptalini sakinlik içinde karşılayarak 2. seçimi kabul etmenin ve hukuksuzluğun mesrulaştırılmasına destek olmanın “samimiyeti” buradan gelir!
“Sahte umut” tanımlaması da kaynağını buradan alacaktır.
– Ülkenin her yerini talan eden sermaye grupları ile uyum içinde çalışmak iddiası,
– 18 yıllık yağma ve talanı yapanlara “normalleşme” adı altında, hesap sormama garantisi sunulması,
– Cumhuriyeti tasfiye edenler ile barışmak, kucaklasmak iddiası,
– Aydınlanma ve Laiklik’in “ülkenin muhafazakâr değerlerine” saygı noktasına taşınmasının kabulü,
emperyalizme uyumun gereğidir! Halk yığınlarının birikmiş öfkesini bu iddialarla soğurmakta öyle! Dolayısıyla; “umudun sahtesi”nin “gelişmiş aşaması”na bir türlü gelmemesi normal!
DP’ye karşı, AP’ye karşı, Milliyetçi Cephe’lere karşı, 12 Eylül’e karşı, Özal’a karşı, Çiller’e karşı, Tayyip’e karşı… hikaye devam ediyor!
“Mevcut sorunu bir geçelim, çok güzel şeyler olacak” hikayesinin sonu, 70 yılda anti-emperyalist devrimi tasfiye etmekle noktalandı!
Kimse TKP’yi bu sürece dahil edemez!
TKP, Kapitalizm’in ülke koşullarının her geçen gün ağırlaştığını, söylüyor. Emperyalizmin ülkeyi talan ettiğini, söylüyor. Cumhuriyeti tasfiye ettiğini, söylüyor. Ve çıkış yolunun da, -bir an evvel- anti-kapitalist/anti-emperyalist nitelikli bir devrimden geçtiğini söylüyor. Bana göre de, “kesinlikle doğru” söylüyor!
Size ya da bir baskasına göre doğru olmayabilir. Ama bu; kimseye, TKP’nin “öncül görevi”ni belirleme haddi vermez!
İstanbul’da TKP’ye oy veren 12 bin kişiden biriyim. Evet, azız… Ama bu ülkede kurulu düzenin gözümüze soktuğu, iki alternatifli düzenin dışında 3. yoluz! Başka bir yoluz! Düzene karşı bir yoluz! Gücümüz ise; gerçeği söylemekteki cesaretimizde yatar!
Ve biliyoruz ki;
“Bir şey yanlışsa, milyonlarca kişi o yanlışı savunsa da o yine yanlıştır!” (Bertrand Russell)
Hakan Aydın
25.06.2019