Benim uçan adam olmak isteyişim biraz hat safhadaydı sanırım.
O yıllarda öyle Uçan Adam, Örümcek Adam elbiseleri satılmıyor çarşı pazarda! Kendi imkanlarımızı kullanarak icat ediyoruz. Kırmızı bir yün külotlu çorap, üstüne mavi bir deniz mayosu ( Mutlaka slip olmalı) kollu bir fanila bulmuştum önüne kocaman bir (S) harfi çizmiştim. Tabi ki pelerini unutmadık. Masa örtüsünden bir pelerin yaptık. Ver elini arka sokaktaki inşaatın üst katına! Aşağıda kum yığını var 3. Kattan atlıyorum ve oradan kötülerle savaşmaya!
Kimse benimle oynamıyordu! O yüzden kötü adam bulmak da zor oluyordu!
İşi, gösteriye döktük, 25’er kuruş para topluyoruz, istekleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Oradan atlar mısın, buradan atlar mısın? Atlarken havada takla atar mısın? İrtifa arttıkça gösteri ücreti de artıyordu. Ta ki lodos bir havada inşaattan atlarken rüzgârın etkisiyle pelerinim inşaatın demirlerine dolaşmasıyla ben inşaatın üzerinde asılı kalıyorum. Rüzgâr, pelerini şişiriyor ve beni duvara çarpıyor canımı acıtıyordu. İşte o an bir çocuk çığlığı sardı ortalığı, “Haydi Uçan Adam, topla gücünü kurtulursun sen oradan” diye bağırıyor, bana güç veriyordu… Öyle de oldu! Pelerinim demirlere dolaşmış, kaymıyordu. Ona tutunarak kendimi yukarı çektim. Bir cayırtı koptu mahallede alkışlar, çığlıklar arasında tekrar atladım kumun üstüne! Öpen, sarılan ağlayan doldu ortalık! O gün ilk defa kendimi güçlü hissettim. Kimseden para toplamadım o gün. Uçan Adam’a yakışır bir şekilde ayrıldım.
O günden sonra para kesmiyordu beni! Ben, artık güçlerimi kötülere karşı kullanmak, insanlara yardım etmek, yardım götürmek istiyordum. Gelin görün ki dünyamız çok küçüktü!..
Dünyamızın sınırları ancak bir mahalle kadardı! Bütün hayallerimiz 3 sokağı geçmiyordu. İşin kötüsü; kimse kötü adamı oynamak istemiyordu! Mücadelemiz 5, hadi bilemediniz 10 sorunluktu. Oysa dış dünyayı tanıdıkça sorunları öğrendikçe Uçan Adamlığımızdan utandık…
Kim bilir, belki de o günlerden kalmaydı bu direnme psikolojimiz! Karşı durma duygularımız. Kafamın içinde iyi ve kötü kavramlarını sentezlemeyi öğrenmeye başladığımızda yaşım 14 olmuştu!
18’mize geldiğimizde artık kötülüğün üç beş kişinin işi olmadığını anlamaya başlamıştık! Neden bazı insanların ve bazı ülkelerin fakir olduğunu sorgular olmuş, nedenlerini araştırıp anlatır olmuştuk! Öyle Süper gücümüz falan gelişmedi bizim! Güzel fikirleri öğrendik ve savunduk… Süper gücümüz olmayınca ve olamayacağını anlamaya çalışana kadar yakaladıkları yerde bi güzel sopalıyorlar “cennetten çıkma” diye tabir edilen dayakları yiyip, evimizin yolunu tutuyorduk! Kısacası hayatı tanıyor, tanıdıkça dört elle sarılıyorduk davamıza!..
Vazgeçmedik davamızdan!
Kapitalist sistemin yarattığı kahramanlar çoğalmıştı. Transformers’larla ülkeleri işgal ediyorlar, füzeler ve virüslerle ölüm yağdırıyorlardı… Bu kadar kötülüğe rağmen o uçan adamlar bir yerden çıkıp gelmiyordu!
Bu Uçan Adam’ın öyküsü, benim uçan adamlığımın öyküsüydü!
Ya siyasetin uçan adamlarına ne demeli! Bir zamanlar o kadar çoktular ki uçarken birbirlerine çarpıp düşecekler diye ödüm kopuyordu. Bir ikisi devreleri yaktı, bir ikisi trigel kayışını kopardı da ortalık sus pus oldu! “Aman” diyeyim de nazar olmasın, iyi gidiyor böyle…