Sahil Yolu

 

Silivrili’nin tek eğlencesiydi, sahile inmek. Önce sahile inen yollara bir bakalım ! Fatih mahallesi sakinleri, Piripaşa caddesini  kullanırken (hamamın önünden iskeleye doğru) Alibey mahallesinden gelenlerin büyük çoğunluğu Hacı Pervane caddesini kullanırlardı. (Eski sağlık ocağının önünden sanayi çarşına kadar)

Bu iki cadde; beyaz makadan taştan döşenmiş, arnavut kaldırımları olan yollarmızdı. Fatih mahallesinin sakinleri  direk sahile indikleri halde; Alibey mahalleliler, Hacı Pervaneyi takip edip Postanenin karşı sokağından (Helvacı sokak) Pazar içini takip ederek sahile ulaşırlardı.

O yıllarda çarşıdan geçmek kadın kısmı için hoş karşılanmazdı. Evlerde genç kızlara tenbih edilirdi. (Şu sokaktan gidin, öbür sokağa geçin, gibilerden) Zinhar çarşıdan geçmek yoktu.

İskele caddesi, yer, yer taş kaplı  bazı yerleri düz topraktı…1967 yılında, rahmetli Burhan Soyarslan parke taş döşedi yolumuzu…Bütün Silivri sevinmiştik.

Silivrispor kulubünün önünde eski bir fabrika vardı. Yolu ikiye bölerdi.  Şimdi ki otoparkın olduğu yer! Simsiyah kömür tozu ile kaplıydı bu sokaklar. Mangenez çıkarırlardı Sülüklü tepesinden, kamyonlardan dökülürdü. O zamanlar bütün kamyonlar en fazla 5 tonluk ve tahta kasaları vardı. Kömürü, küreklerle boşaltırlardı, tahta mavnalara.

Kordonboyu, denilen dolgular yoktu! Deniz, çay bahçelerinin hemen önüne kadar gelirdi. Sahilimiz gümüş rengi bir kumla kaplıydı.

İskelenin altında iki menfes vardı. Aynı şekilde dalgakıranın da altında iki menfes daha vardı. Limanın içi hiç kirlenmezdi.

Önceleri Orta Belediye Gazinosu dediğimiz balık lokantamız vardı yan tarafı çay bahçesi idi. Sonra Yeni Belediye Gazinosu ve çay bahçesi yapıldı. Sonra Kordon Balık Restaurant adı altında bir balık lokantası daha yapıldı. Son olarak, Set 2 Balık Restaurant devreye girdi.,

Sabahları balık mezatı olur, esnaf balığını alır güne hazırlanırdı. Akşamları çay bahçesinde eğlenceler tertiplenir, güzellik ve dans yarışmaları yapılırdı. Körler Cemiyetinin konserleri düzenlenirdi.

Bir İsmet ağabeyimiz vardı. Mehtaplı yaz akşamlarında, iskelenin üzerinde akordion çalar geceye ayrı bir renk katardı.

Balık lokantaları geceyi kucaklar, geç vakte kadar müşterilerini memnun etmeye çalışırlardı. Her yer deniz kokardı. Uyutmaz o koku insanı, içine yaşam sevincini bırakır, yudum, yudum, kadeh, kadeh…Her mevsim içimden gelir geçersin. Bir başkası; Menekşe gözler hülyalı. Bir diğeri; bu akşam İstanbul’un bütün meyhanelerini dolaştım. Gözlerinin içine başka hayal girmesin…Ela gözlerinde menevişler var… Biz bilirdik şarkı çalındığında kimin şarkısı olduğunu ve lokantaya kimin geldiğini anlardık…

Gece yarısı olduğunda balıkçı motorları birer birer denize açılır, ağ bırakmaya giderlerdi. Denizin bereketi çoktu, herkesin rızkını verirdi.  Sabah mezatlarında 100 150 kap tekir balığı çıkardı.

İskele caddesinin üzerindeki bütün evler yalı idi.  İki katlı ahşap binalar. Önleri ya bir asma ya bir erguvan ya da bir hanımeli ile süslüydü, geçmişin sessiz tanıklarıydı…

İki derenin üzerinde de köprü yoktu ve karşı kıyıya da kordon yapılmamıştı. Paçalarımızı sıvar, derelerden öyle geçerdik. Sonra istediğin yerden denize gir. Turistik bir kampımız vardı. İsveç kampı diyorduk ama her ülkeden gelen karavanların durak yeriydi…

Anadolu Bankası ve Toprak Mahsulleri ofisinin de kampları vardı. Silivrili gençler olarak her akşam ablukaya alırdık. Bu kamplara ayrı bir düşkünlüğümüz, ayrı bir sevdamız vardı…

Akşam el ayak çekilirken, balıkçı ailelerde ayrı bir fasıl başlardı. İskele caddesine kilimler serilir,  çaylar demlenir, denizden gelecekler beklenirdi.

Bizler uyku nedir bilmezdik, evlere bile gitmezdik.

Yaşamın kıyısında sevdik ve sevildik…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar