Akşamüstleri seyredersiniz, gökyüzü birden kararır ve bir bulut gibi çökerler şehrin üzerine!..
Yüzlercesi, binlercesi bir cayırtı kopararak dönerler gökyüzünde… Sanırsınız ki herkes yanındakini arıyor, adeta her biri bir akşam yoklaması telaşı içinde!
Biz kaç kişiyiz, yanımda kim var?
İçlerinde, bir sığırcık kuşu! Dünyanın en taklitçi kuşu. Duyduğu her türlü sesi taklit edebilir. Kargalarla birlikte uçarak, karga sesi taklidi yaparak, o da dönüyor gökyüzünde!
Oysa, kendi hem cinsleri böyle mi? Dünyanın en güzel dansçılarıdır. Muazzam bir uyum içinde, hep bir ağızdan ötüşleri ve kendi sesleriyle…
Ya bu, neyin peşinde?
Karganın ağzından düşüreceği peynir, zaten tilkinin değil midir, hikâyede!..
Biraz sonra o cayırtı susar, kargaların semahı biter, karanlığın içinde kaybolup giderler…
Hava yağmura dönerken, sığırcık evine dönüyordu. Kargadan aşırabildiği bir arpa düştü kısmetine. Garip bir telaş içinde, hayli yorgun ve ağlamaklıydı uzak yollara düşmeden önce…
Yağmur damlası, düşerken suyun üzerinde önce minik ve sık daireler oluşur, sonra seyrekleşip, yavaş yavaş silinir, kaybolup gider ve her bir damla tek tek unutulur…
Gün ağarmış, gökyüzü tertemiz, kargalar çoktan oturmuşlar kahvaltıya, sığırcık kuşu, güneşi ve aydınlığı sevmez! O, çoktan uçmuş gitmiştir başka ülkelere, ağzındaki akşamdan kalan arpa lezzetiyle…
Aslında bütün kuşlar biraz hırsız, biraz da sarhoştur. Çünkü mutlaka biraz alkol vardır aşırıp yediklerinde…
İşte tam da bu yüzden neşelidirler, bu yüzden güzel öter, güzel dans eder ve güzel çığlık atarlar(!)..
Bu yüzdendir ki kuşlar, biraz da kendini bilmezdirler.