Genel oy hakkı, insanlığın eşitlik ve özgürlük mücadelesinde önemli kazanımlarından birisidir. Yoksulların, ezilenlerin ve kadınların, “zengin erkeklere tanınmış bir ayrıcalık” olan oy kullanma hakkını uzun mücadeleler sonrasında elde etmesi büyük bir ilerlemedir.
Öte yandan, tarihte, genel oy hakkının, egemenliklerini tehdit ettiğini hisseden iktidarlar, seçim sonuçlarını etkileyecek önlemler almaya çabaladılar, parlamento ve yerel yönetimleri halkın temsilcilerine kapatmanın olanaklarını zorladılar. Seçim yasaları üzerinde süre giden değişikliklerin esas sebebi budur. Siyasete katılımın zorlaştırılması, paranın siyasete egemen olması ile başlatılan süreç, halkın siyasi mücadelesinin karşısına yargı ve polisin dikilmesi durumuna kadar getirildi. Bugün, bu ülkedeki iktidar bloku da bu noktadadır!
7 Haziran-1 Kasım, 16 Nisan Referandumu ve 24 Haziran süreci ile yaratılan durum, bu ülkedeki genel oy hakkına el koyma aşamasındadır. Türkiye’de seçimler iktidarın isteğine uygun şekilde sonuçlanmaz ise “isteğine uygun” sonucu verecek tüm yollar kullanılacaktır, kullanılmaktadır.
31 Mart yerel seçimlerinden itibaren yaşanan büyük tartışmalar sonrasında, İstanbul BB Başkanlığı Mazbatası 17 Nisan günü Ekrem İmamoğlu’na teslim edilmişti. Aynı süreç içerisinde, iktidar da YSK’ya itirazlarını taşımaktaydı. Seçim Kanunu’nun uygulama maddelerinin hiçbirine dayanmayan bu itirazlar YSK tarafından kabul edilmiş, ardından 4 kademeli İstanbul seçimlerinden sadece “Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi”nin iptal edilmesi ve ilgili seçimin yenilenmesi kararı verilmiştir. Bu karar uyarınca da, BB Başkanlığı görevi Ekrem İmamoğlu’ndan alınmıştır.
Üstelik, bu keyfi uygulama, İstanbul seçimlerinden sadece BB Başkanlığı seçiminin iptal edilmesi ile sınırlı değildir. Yine, yürürlükteki Seçim Kanunu çerçevesinde aday olan, adaylığı YSK tarafından kabul edilen ve aynı YSK ’nın gözetiminde yapılan seçimleri kazanan 5 (beş) HDP Adayı’na da mazbata verilmemiştir. HDP’nin seçim tekrarı talebini reddeden YSK, bu şehirlerdeki seçimlerde ikinci olan iktidar partisi adaylarına belediye başkanlıklarını teslim etmiştir.
Açıkça; YSK Kararları aracılığıyla, bu ülkedeki “Genel Oy Hakkı”na iktidar tarafından el koyulmuştur.
Bu koşullarda “yeniden” bir seçimden bahsedilemez! “Yeniden” seçim, Seçim Kanunu’nun çiğnenmişliğinin tasdik edilmesidir. Yeniden” seçim, yapılan hukuksuzlukların kabulüdür. En önemlisi; yeniden” seçim, iktidarların, sıkıştıkları zaman yasaları ortadan kaldırarak genel oy hakkına müdahale edebileceğinin kabulüdür.
CHP’nin bu sürece cevabı, “yeniden” seçimi kabul etmek ve “yeniden” seçime katılmak olmamalıdır!
Bu seçim BOYKOT edilmelidir!
Boykot, kabul edilemez bir davranışı değiştirme girişimidir. Bir kurumsal faaliyeti değiştirmek için yapılan meşru toplumsal müdahaledir, kriz yönetimidir. Bireylerin, yapılan protesto faaliyetine katılıp katılmayacağına karar verdiği kolektif ve örgütlü bir eylemdir. Ve bir boykotun etkili olabilmesi ancak kolektif ve örgütlü bir kitlesellikle mümkündür.
Bugün, ülkenin içinde bulunduğu durumda CHP, genel oy hakkının savunulmasını ve buna dayalı hukuksuzluğun ortadan kaldırılmasını savunuyor ise seçim sandığına oy atılması için halkı ikna etmeye çalışmak yerine boykotu savunmalıdır!
Boykot, sadece bugünün değil geleceğin kurtarılmasıdır!
CHP, boykotu örgütlemelidir. Tarihte yapmıştır, bugün de yapmasının koşulları oluşmuştur!
Konuya bir de basit bir şekilde yeniden bakalım:
1- Ekrem İmamoğlu, bu kentin meşru ve seçilmiş Belediye Başkanı’dır. 31 Mart seçimlerini kazanarak adına aldığı mazbata, yerleşik “Seçim Hukuku” çiğnenerek geri alınmıştır! “Yeniden” seçimi kazanmanın ve mazbatayı geri almanın “yerleşik” Seçim Hukuku açısından garantisi nerededir?
2- YSK’nın bu kararı almasını sağlayan AKP (ve MHP Bloku), 23 Haziran tarihine kadar “sıradan” bir propaganda dönemi geçirecek, usulüne uygun bir seçim hazırlığı yapacak ve her zaman olduğu gibi “iktidar olmanın olanaklarını sonuna kadar kullanmak” konusunda kendilerini sınırlandıracak mıdır? Başka bir deyişle; İstanbul’u bir kez kaybeden iktidar, yeniden “kaybetmek için!” mi seçime girmektedir?
3- Yüksek Seçim Kurulu, Seçim Kanunu’nda itiraz konuları ve tarihleri açıkça belli olduğu halde “22 tane sayım döküm cetvelinin boş olduğu, 101 tanesinin imzasız olduğu, sandık kurulu başkan ve üyelerinin kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlilerinden seçilmediği ve bu durumun seçim sonucunu etkiler nitelikte olduğu” gerekçesi ile Muhtar, İlçe Meclisi, İlçe Belediye Başkanlığı ve BB Başkanlığı seçimlerinden “sadece” Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilmesine karar vermiştir. Başka bir deyişle, Seçim Kanunu’nun gereğini yapması gereken kurum, sürecin sorumluluğunu almamış, kanunun gereğini yapmamışsa, “yeniden” seçimi kabul etmek hukuksuzluğu meşru bir zemine taşımak değil midir?
Ve gözden kaçırılmaması gerekir ki: Bu “yeniden” seçim, iktidar için 4,5 yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin provası olacaktır.
Tüm bunlara rağmen; CHP, “yeniden” seçime katılmaya kararlı bir duruş sergiler, kitleleri (geçmişte olduğu gibi) arkasından seçim sandıklarına sürükler ve bu seçimi kaybederse…
1935 yılında Komünist Enternasyonal Başkanı Georges Dimitrov şöyle diyordu:
“Almanya’da faşizmin yükselişi kaçınılmaz mıydı? Hayır, Almanya işçi sınıfı bunu önleyebilirdi. Ancak bunun için sosyal demokratların komünistlere karşı kampanyaya girişmeyi bırakıp, Komünist Parti’nin antifaşist cephe çağrılarını kabul etmesi ve gerçek bir halk mücadelesi ile yanıt vermesi gerekiyordu. Alman burjuvazisinin faşist planları ancak böyle alt edilebilirdi.”
Hakan Aydın
10.05.2019