Organize etmek, kurgulamak, yönetmek ve hükmetmek, sanki genetiğimize kodlanmış bir şifre gibi.
Yaşadığımız coğrafya da yüzyıllarca hüküm sürüp, Viyana kapılarını tıklatıp, Çinli’ye uzaydan dahi gözüken 10.000 kilometre set yaptırınca ister istemez bu şifre kemikleşiyor.
Günümüzde dahi, ülke yönetiminden yerel yönetime, parti yönetiminden ilçe başkanlığı yönetimine, muhtarlıktan apartman yöneticiliğine, hatta çocuklarımız okullarda, sınıf başkanlığı seçimleri ile sınıf yönetimini ele alabilmek için kıyasıya bir yarış halinde değiller mi?
Yönetmeye aday olmak güzel de, bu yolda devrim yapar gibi evrim değiştirmek, iktidara giden yolda ve iktidarı muhafaza etmek için acımasızca boyun eğdirmek, son yılların kronik rahatsızlığı olsa gerek. Gerçi son yıllar diyorum fakat yüzyıllar öncesinde siyasete yön verenler dahi bu işi kaşımadan duramamış. Yani bu olgu insanoğlunun bir nevi mayasında var diyebiliriz. Tabi ki özünü kaybetmeden işini tüm samimiyeti ile yapanları tenzih ederek.
İsterseniz bu konuya 5 asır geriye giderek ve bilmeyenler için Makyavelizm’in ne olduğunu açıklayarak bakalım.
16.Yüzyılın başlarında yaşayan İtalyan devlet adamı ve tarihçi Machiavelli “Prens” adlı kitabıyla yaşadığı dönemde siyaset düşüncesine yeni bir anlayış getirmiştir. Machiavelli, İtalya’daki prenslikleri ele aldığı bu kitabında siyaset düşüncesinden idealizm ve ahlak kavramlarını çıkarmıştır. Yani Dünya’da bu işin çivisi 500 sene öncesinden çıkmış, haberimiz yok.
Machiavelli, siyasetin insanlara boyun eğdirme sanatı olduğunu ifade ederek, Prenslerin davranışlarını irdelerken, ahlakı yok sayıp, iktidarı ele geçirme ve muhafaza etme amacına hizmet edecek unsurlara dikkat çekmiştir.
Bir prens, devleti ele geçirme ve elde tutabilmek için iyilikten uzaklaşmadan kötülüğü seçebilmeli, rüzgârın yönüne göre her an dönmeye hazır bir akla sahip olmalı. Olmalı ki! Bu düşüncenin temelinde, amaçların gerçekleşmesi için her türlü eylemin meşru olduğu bir anlayış hâkim olsun.
Machiavelli aklı zorlayan bu düşünceleri ile kendinden sonra gelenleri etkilemiş ve bu anlayış Makyavelizm şeklinde ifade edilmiştir. Kısaca Makyavelizm, amaca varmak için hiçbir kural, ahlak ve değer tanımamayı ilke edinmiştir.
İsterseniz Machiavelli’nin şaheser fikirlerinden birkaç tanesini ele alarak, hafızamızı da yoklayarak bir değerlendirme yapalım. Zat-ı şahaneleri bakalım ne demiş?
1- İnsanlar ya elde edilmeli ya da onların kökü kazınmalıdır; hafif baskılara karşı intikam almaya kalkarlar, fakat ağır baskılara karşı direnemezler. Bir insana baskı yapıldığı zaman öyle davranmalı ki intikam almaya imkân bulamasın.
2- Hükümdar uygulamak zorunda olduğu sert yöntemleri her gün tekrarlamamak için, bunları tasarlamalı ve bir anda hepsini uygulamalıdır. Kötülükler tekrarlanmayınca halk güven kazanır ve hükümdara bağlanır. Zalimce eylemlerin hepsinin bir arada yapılması gerekir; buna karşılık iyilikler yavaşça birbirini izlemelidir ki tadına daha iyi varılabilsin.
3- İhtiyatlı bir hükümdar, eğer kendisine zararlı olacaksa verdiği sözü tutmamalıdır ve bu sözün verilmesini gerektiren şartlar artık mevcut değilse sözünde durmasına yine gerek yoktur.
4- Bilge bir hükümdar ona yönelik bir düşmanlığı ustaca beslemelidir ki o düşmanlığı bastırdığında bunun bir sonucu olarak büyüklüğü artsın.
5- Sivil hayatta iyi ya da kötü olağanüstü bir iş yapan birinin bulunup ödüllendirilmesi ya da cezalandırılması hükümdarın adını dilden dile dolaştıracağı için yapılması gereken yararlı davranıştır. Özellikle, hükümdar tüm davranışları ile büyük ve olağanüstü insan görünümü vermeye çalışmalıdır.
Görüyoruz ki! 500 seneden bu yana çok da bir şey değişmemiş. Hatta olayı daha da geliştirip, günümüzde bu anlayışın şakşakçılarından da büyük bir kitle bile oluşturmuşuz. Bu yığınları oluşturanlara da Eyyamcı demişiz. Eyyamcılık çok özel bir kişilik özelliğidir ve her babayiğidin yapamayacağı cinsten bir davranıştır.
Nedir? Eyyamcılık. Davranış ve durumu, prensip ve ahlak kurallarına göre değil de, günü kurtarmak amacı ile belirleme durumudur.
Eyyamcı ise günün şartlarına uyarak anında fikir değiştiren, oldubittiye hiç karışmayan, çıkarları ve menfaati için o günün güçlü kişisi ve geçerli fikirleri peşinden koşan karaktersiz tiptir. Asalaktır. Hatta bu durumu kapatmak için sürekli gevezelik ve yılışıklık yapan amiyane bir tabirle yavşaktır.
Bilindiği üzere yavşak iki anlamda kullanılmaktadır. Birincisi geveze ve yılışık kimse, ikincisi bit yavrusu yani sirke. Fakat davranış şekilleri öyle örtüşmektedir ki, ikinci yavşağı da yazmadan geçemeyeceğim.
Bitin yavrusu yavşak, öyle bir yüzsüzdür ki, üzerinde bulunduğu kişinin kanını emdikten sonra çekip gitmez, postu serer, çok sinsidir.
Kan emmeye başlamadan önce insanın üzerine yumurtalarını bırakır. Yumurtasını da ulu orta bırakmaz, giysinin dikiş yerlerine, en olmadık yerlerine bırakır. Sonra yumurtadan çıkacak olan yeni yavşakları bekler. Daha sonra yine kan emmeye başlar, ta ki doyuncaya kadar.
Bunun için eskiler düşmanın önemsiz görülmemesini söylerken uyanık olmayı da tavsiye ederler. Yavşak büyür bit olur, enik büyür it olur, derler.
Günümüzde bu tip insan örneklerimiz bir hayli çokken, aklıselim bir kitle de; olan biteni her yazımda bahsettiğim gibi çok güzel analiz etmektedir. Şimdilik sadece ince ince karşılık veren bu kitlenin yakın zamanda aklını başına alıp, harekete geçeceği günleri görür gibiyim.
Adet olduğu üzere bu konuyu da bir fıkra ile bitirelim.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü dilinden düşürmeyen eyyamcı, her şey değişse de kendisinin halinde değişen bir şey olmadığını söyleyen garip yoksulla, güya eğlenerek tartışıyor ve düşünmesini sağlamaya çalışıyor.
“Bak şimdi, sen doğdun, değişip büyüdün. Sonra öleceksin, çürüyüp toprağa karışacaksın, toprağında otlar büyüyecek, o otları bir inek yiyecek, sonra da çıkaracak. Ben de tezeğe bakıp, ne kadar değiştiğini artık anlamış olmalısın diyeceğim. Garip yoksul da “bakalım anlamış mıyım?” diyerek eyyamcının söylediklerini tekrar ediyor: “Şimdi sen doğdun, değişip büyüdün. Sonra öleceksin, çürüyüp toprağa karışacaksın, toprağında otlar büyüyecek, o otları bir inek yiyecek, sonra da çıkaracak. Ben de tezeğe bakıp, sen hiç değişmemişsin diyeceğim!”
Sevgiyle kalın.