Bu günlerde ülkemizde yeni yeni gündem oluyor. Şöyle de diyebiliriz: “Bu günler ülkemizde yeni yeni dillendiriliyor…”
Oysa şirket siyaseti ülkemize 1980 sonrası Turgut Özal ile girmiş ve uygulanmaya devam edilmektedir. Yani, siyaseti şirket gibi yönetmek!..
Buna lazım olan tek şey, “gönüllü kulluk” dediğimiz topluluklar (Partiler, cemaatler, dernekler) yaratmaktadır. Son kırk yılın hele ki som 20 yılın politikalarında tavan yapmış durumdadır. Tiranın iktidarını koruması için etrafında kendisi gibi sistemden yararlanan bir grup insana ihtiyacı duyduğunu söyler. Kendisine suç çetesi yaratmak durumundadır. İşte bu suça iştirak edecek olanlar “gönüllü kulluk” sisteminden yararlanmak için adeta yarışa girerler! Bu yarış pisti, zaman zaman değişik modellerde karşımıza çıkar!.. Cemaat ve cemiyetler, partiler, dernekler, sendikalar!..
Ülke politikasında bunu görmek, biraz zaman alabilir ama yerel de daha ilk günlerde karşımıza çıkar! Yani, şehir yönetimleri bu sisteme daha çok yatkındır. Daha çabuk benimsenir, daha hızlı tolere edilir.
Yani demem o ki “gönüllü kullar” bir anda mantar gibi ortalığı dolduruverirler! Çünkü belediye gerçek görevleri dışına taşınan bir şirket görüntüsü verecek, ilk etapta iyi şeyler yapılıyor gibi görünse de toplumcu şehircilikten uzaklaşan bir siyasetin kucağına oturtulacaktır.
Nasıl oluyor bu?..
Yasaların boşluklarından ve gafletten yararlanılarak! AK Parti iktidarı, son yılların en büyük yanlışını yaptı bu anlamda! Köy tüzel mallarını belediyelere devretti. Özellikle bu köy tüzel malları dediğimiz gayrimenkuller yani meralar özel kanunla korunurken bir anda belediyelerin arazisi durumuna geldiler!
Minicik dokunuşlarla büyük inşaat arazileri oluşuverdi. Peki, bu arazileri hayata geçirmek için ne yapmak gerekir. Tapu ve kadastronun mera koruma uygulamasına dokunmadan nasıl olacak bu iş?.. Köylünün tarlasına bağına bahçesine “Tarım Sit Alanı, yaptım” diyerek bir nevi satılamaz uygulaması uygulayarak!
Sonrası?..
Sonrası binlerce dönüm araziye erkan-ı hükümetin yardımları ile binlerce inşaat yapılarak!
İşte, tam da bu esnada bu gönüllü kullar; kendilerini yırtarlar, ellerini patlatırlar, alkışlayarak, haykırarak!
Çok değil beş on sene sonra her şey açık seçik ortadadır ve orta da ne köy kalır ne şehir!..
İşte, emperyal güçlerin istediği yavaş yavaş yerine oturmaktadır. Bölünmüş şehirler, yabancılaştırılmış toplum, algıdan öteye geçmeyen tarım politikaları, çarpık bir gelir dağılımı ve kast sisteminin getireceği sınıf çatışmaları…
1924 yılında bizzat Mustafa Kemal’in hazırladığı ve Cumhuriyet dönemine entegre ettiği köy kanununa muhalefettir.
Şirkete dönüştürülen belediyeler, tam da bu işe uygun hale getirilir. Özellikle iktidarların yönettiği kırsal alanlar, sanayi ve büyük şehir projeleri adı altında yağmalanmaktadır… Bütün bunlar kara paranın aklanması için oluşturulmuş ortamlardır…
Size düşecek görev, zamanı gelince iyi bir araştırma yapmanız ve yerel siyasete yön vermeniz olacaktır. Aksi halde gönüllü kulluk müessesesinin içinde mutlu azınlık olarak “Çınarlı mavi kubbeli bir limanı” olan bu şehre veda edeceksiniz… Tabi ki sizden sonrakilerde…