İki hafta önce” Ot gibi yaşayacağım artık!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Kısa sürede hatırı sayılır bir okunma sayısına ulaşmıştı. Seçimler sonrası okurlarımın hislerine tercüman olduğum (!) bir yazıydı. Ancak sansür kurulu (Sezgin Ailesi) yazının kaldırılmasına hükmetti (!) “Otuz beş yıl Silivri’de ikamet ettin, oranın soğuğunu bilmiyor musun” dediler (!) Bilmem mi! Zaten tepemde Demokles’in kılıcı sallanıp duruyordu (!..) O soğuk duvarların ardına, daha inşaat aşamasındayken girmişliğim var. Sonraları mobilyacı olarak çokça yaylı yatak, büro mobilyası satışı yaptım. Hatta Fırtına Paşa’nın ergonomik makam koltuğu da Erdal Möbleden gitmişti.
Hıdır Hokka ile meslektaştık, yakın arkadaşlığımız oldu. Silivri zindanının karşısına kurdurduğu otağda gelen gidenle ilgilendi, gereksinimlerini karşılamaya çalıştı. Bu çabaları sonucu kendisine “Silivri Valisi” unvanı verildi. Aracılığıyla Doğu Perinçek’le de diyalog kurmaya çalıştık. Salıverildikleri gün oradaydık. Tanzer Hanım, Şule Perinçek’le söyleşi yapmaya çalıştı. Birlikte objektif karşısında pozlar verdik! Nerden bilebilirdik bu denli yanardöner olduklarını!
Sansür kurulu(!)nun katı tutumu sonrası yaşantımı değiştirmeye karar verdim.
“Ot gibi yaşamaya başladım. Bir haftalığına Hanımköy’e (!) (Vize, Lüleburgaz) uzandık. Bu süre içinde ne TV izledim ne bilgisunarla ilgilendim. Sıcaklar canımıza okudu. Geceleri, uykusuz geçirdik. Akşam üzerleri şehir dışına çıkarak uçsuz bucaksız gündöndü tarlalarını temaşa eyledik (!)
Kürkçü dükkânına döndük yine! Şeytan dürtüklüyor durmadan! Yaz yaz !.. Şeytanı kırmak olur mu (?)
Sizleri bıktırdığımı bile bile ilgi alanıma dönüyorum.
Şapka’nın önemini bir kez daha vurgulayacağım. Belki daha sonra da…
Önceki paylaşımlarımdan birinde bu işareti kullanmayan bir reklamcının, müşterisine boynuz taktırdığına değinmiştim. Reklamcının afişi şöyleydi: “Bize gelin, karınızı arttıralım!” Mobilya üreticisi kuruluş karınızı nasıl arttırabilirdi ki (!)
Geçenlerde Üsküdar Belediyesinin Zabıta Amirliğine işim düştü. Başkanlık binasının yan tarafında “NİKAH SALONU” tabelası dikkatimi çekti. Fotoğrafını çektim. Daha önce çektiğim Ümraniye Belediyesi “nikah salonu” fotoğrafı arşivimdeydi.
Amirlikten çıkarken memura; fotoğrafı göstererek, “nikâh salonu” nu şapkasız yazan keçi çobanına söyleyin, “a” ya şapka koysun” dedim. “Vay sen reklamcımıza nasıl keçi çobanı dersin!.. “Badem”; büzükteşine arka çıkacak ya (!..) Ben de adı geçen kişi keçi çobanı olmasa işini doğru yapar, nikâh”ı doğru yazardı, diyerek odadan ayrılıyorum.
Şapka (inceltme)nin önemini ara sıra vurgulamak gerekecek galiba!
Bakınız Mine Dikici kardeşimin paylaştığı yukarıdaki karikatürde, sanatçı şapkanın nelere kadir olduğunu nasıl dile getirmiş!
Attila Aşut Hocamız da Evrensel’deki son yazısında; “erkân” yerine “erkan” diyen sunucuları fırçalamadan edememiş. O, bunu hep yapar zaten!
Bu konuda dikkatli olmazsanız sizin de başınıza gelebilir (!)