Soğuk bir kış günü, Kurfallı köyü yakınlarında avdayken; üstüne atladığı bir domuzla, Silivri’ye kadar gelmişti! Hancının bakkal dükkânından alış veriş yapıp; aynı domuzla, köye dönmüş, kahraman bir avcıydı! Bir başka macerasında; İlçemize gelen gösteri sirkinin müdüründe, av merakı olduğunu öğrenip; komşusunun tekesini, sirk müdürüne yaban keçisi diye yutturup, tekeyi bir tepeye bağlayarak adama vurdurmuş, sonra da dolarları cebine indirmiş bir turizmci ve ekonomist avcıydı o. Anımsayın canım, hani eşeğine köyde “Mestan” diye seslenir. Şehre inince, eşeğin adı; ya Kara Şimşek olur ya da Napolyon diye çağırırdı. İşte o Ali dayımın birde köpeği vardı. Köpeği, eşeğinden aşağı mı kalır? Güzel bir kuş kopoyu idi. Gelin görün ki; Ali Dayımın gözünde vahşi mi vahşi bir yırtıcıydı adeta. Bazen “Panter” diye seslenir. Bazen de bembeyaz köpeğin adı “Arap” olur. Böyleydi benim Ali Dayım işte!
Ali Dayımın seveni de çoktu, ünü yurt dışına kadar yayılmıştı. İtalyan avcı dostları neredeyse her yıl gelir, birlikte ava çıkarlardı. Ali Dayım, atıcılıkta ünlüydü… İtalyanlara kuş kopoyunu öyle bir anlatır ki; sanırsınız ki; Bir panterin domuzla savaşını anlatıyor.
“400 kiloluk bir domuza saldırdı bu it! Gözümün önünde tek başına paraladı 400 kiloluk domuzu. Dakika sürmedi gebertti hayvanı bu zalim” dediğinde kimde hayır kalır ki; herkesi gülme krizine sokardı. Kopoy anlatılanları anlarmış gibi yerinden doğrularak uzaklara bir bakış atar, kuyruğunu bir bozkurt edasıyla sallardı.
Nedense köpeğimizin köyün bakkalı ile arası hiç yoktu! Onu gördüğü yerde havlamaya başlardı. Bu duruma Ali Dayım bir açıklık getirmişti. Bu bakkal panterin ya canını yakmıştı. Ya da bakkal da bir yamukluk vardı. Ali Dayıma göre köpeği, her türlü hileyi hurdayı sezinler, hırsızı gözünden tanırdı. Aslında bu durum biraz da hoşuna gidiyordu.
Nasıl olduysa; Ali Dayımın, köpeğinle arası birdenbire açılıverdi! Kimse bir anlam, bir mana getiremedi bu duruma. Sonradan bana anlattı. “Köyde kimsenin yüzüne bakamaz oldum” dedi.
Ali Dayım bir sabah erkenden kahvehaneye giderken gözlerine inanamıyor! Çok sevdiği biricik köpeği, hiç sevmediği bakkalın önünde uzanmış yatıyor. Dayı, şaşkınlık içinde… Gözlerine inanamıyor!
Kendinden şüphe eder de köpeğinden etmez…
Yav bu ne haldir? Deyip kahvehanenin köşesinden başlıyor gözetlemeye…
Az sonra Bakkal kapıda görünüyor, elinde bisküvi parçacıkları iki dilim salam falan panter başlıyor kuyruğunu sallamaya. Oyunlar, sürtünmeler, bakkala her türlü numara… Ulan daha iki gün önce geçerken hırlıyordu bu it, bu ite… Yoksa bana mı numara yapıyordu bu it?
Ateşler basıyor, bizim dayıyı daha fazla duramıyor kahvehanede fırlıyor bakkala… İt farkında değil o hala oyunda. Dayım, köpeğin kıçına öyle bir tekme çalıyor ki. Köpek, bakkaldan içeri ta tezgâhın arkasına kadar uçuyor. Bakkala da bir el ense çekiyor, bakkal yerle bir, kahvehaneden yetişenler alıyor bakkalı Ali Dayımın elinden.
Birde bakkaldan dinlemek istedim! Hani Ali Dayımız duygusaldır biri bin yapar anlatır diye
Adam aynı şeyleri anlatmaz mı? Şaştım doğrusu…
“Peki, köpekle olan dostluk nasıl başladı” diye sorduğumda! Bakkal;
“ Bende buna şaştım” dedi. “Bir sabah geldiğimde kapının önünde öylece duruyordu. Yavaşça kapıyı açtım içeri girdim hiç ses etmedi” dedi.
“Kahvaltıyı dükkânda yapıyordum, iki dilim salam attım; ne havlama kaldı ne de hırlama barıştık” dedi.
Sonra kafasıyla, tezgâhın arkasındaki köpeği işaret etti.
“Dayın tekmelediğinden beri burada, 3 aydır hiç dışarı çıkmadı. Alındı herhalde hayvancık” dedi.
Köpeğin durumunu görünce bende hüzünlendim…
Ali dayım, köpeğinin; kendisini iki dilim salama sattığını duysa ne yapardı bilemem.
Aşk her şeyi af eder mi?