Oysa, “efendilikle” taçlandırıldığında o sabanın diğer tarafında duran kişiydi Anadolu’da!… İşte, o sürebildiği kadar arazinin kendisinin olması için hep boyun eğdi, sustu, sesini çıkarmayarak “efendilik” makamına yerleşti. Kendisi için mücadele edecek insanlardan uzak kalarak emeğinin sömürülmesine sesini çıkarmadı!… (Toprak reformları safsatası)
Gün geldi, küçük burjuva devrimlerindeki rollerinden sonra liberal devrimlerde de ön planda tutuldu! Bu mukadderat dünyanın hiçbir yerinde değişmedi!
Bazı grup ve kişiler kendi siyasetlerinde ve sosyal pazarlarında başrolü yüzyıllar boyunca olduğu gibi yine köylüye verdiler!
Bu akıma uyanlardan biri de Silivri Belediyesidir!
Partiler hiç önemli değildir! Liberal protez siyaset akımları ülkeyi boydan boya etkiliyor, insana ulaşmanın en kolay yolu; ürbanizmden (Şehircilik, belediyecilik) geçiyordu…
Dünya siyaset sisteminde yer alan tarım politikaları ile kalkınmadan söz ediliyor, köylünün emeğinin değerinden söz edilerek ekonomide devrim sürecinin başlatılmasından söz ediliyordu!… Sözü edilen emeğin değeri falan değildi!… Kapitalizmin tarihsel sürecinin modernize edilerek köylü sınıfının üzerinde mülkiyetçi baskısını arttırmaktı!
Bir yerde başardılar da!
Bakıldığında çok masum görünen “Üretici köylü Pazarları” aslında üretici sınıfın küçük burjuvazi imtihanlarıdır…
Haydi gelin hep birlikte görelim!
Öncelikle bir bakalım, açık marketlere dönüşen pazarların, pazarlama tekniği nasıl işlemekte?..
Üreticiden tüketiciye sloganları ile başlıyor her şey ve herkes seviniyor!
Oysa, bir sınıfın sevinci yerini bulmakla birlikte, tüketici sınıf yine sınıfta kalacaktı!
Ne yapılıyordu?
Toptancı ürünü tarladan 1.- TL alıyor kendi kâr koyuyor aracıya devrediyor. Aracı firma pazarları arıyor buluyor ve oda kâr koyarak ürün marketlere 2,5.- TL giriyor. Market raflarında 3. TL veya 3.20.- TL’den halka arz ediliyordu!..
Ne yapılmakta?
Köylü kendisine açılan bu sosyal pazarlarda kapitalizmin en babasını yaşayacaktı! Aracı ve toptancının gelirini cebine atacaktı!..
Örnekle gidelim! Ve güncelden örnek verelim…
15 gün öncelikli bir tarih alarak örnek vermek istiyorum. Çünkü aldığım fiyatlar 15 gün öncesinin fiyatlarıdır. Yani yerli üretimin başladığı günlerdir…
Üreticiden tüketiciye diyerek fiyatlandırılan köylü pazarlarına bakalım. Domates, 3,5 ila 4.- TL arasında idi! Markette 2 ila 2,5.-TL arasında satılıyordu. Kavun, yetiştirmede şehrimizin başı çektiği bu ürünün kilosu köylüde 5 ila 6 TL’den satılıyor. Oysa marketlerde, 1.85 ila 2.50.- TL arasında satılmakta!
Yani, tüketici ile köylü arasında pazarlık savaşları yaşanmakta! “Alma kardeşim, git market orada” denilerek, pazardan kovulan tüketiciler dolu!…
Yani, kapitalizmi öğrenmiş bir sınıfın, dünya pazarlarını aratmayacak bir şekilde yükseliş mücadelesine tanıklık ediyoruz.
Ben iki ürün örneğini sundum! Yumurta, biber, peynir aynı bu şekilde. Köylü pazarında peynir 55.- TL…
Herkes bağışlasın beni! Zabıtanın görevini yaptığımı sanmayın! Bu yüzden yazımın başında o tarihsel süreci yazmak zorundaydım!
Her zaman her işte somut bir gerçek vardır! Kontrol mekanizmasını elinizden kaçırmayın! Yoksa neyi, niçin yaptığının bir önemi kalmıyor! Orada köylü diye adlandırdığınız ticaret erbaplarınla öz çekim yapmak sizi devrimci kılmaz…
İnceltilmiş ve sistemleştirilmiş özel mülkiyetçi kültürel biçim, uygarlığın yeni odağı haline getirilip din ile kutsallaştırıldığında yukarıda vurgu yaptığım “kontrol mekanizması” çalışmaz hale getiriliyor.
Tek taraflı kazançlı sınıf, diğer toplum üzerindeki hakimiyetini bir üst sınıfa geçerek gerçekleştirecektir. Mevcut liberal siyaset, gücünü kaybederek; feodal siyasi yapıya dönüşecektir. Feodal yapı kapitalizmi ve faşizmi destekleyecektir. Feodalite sivil faşizmin ta kendisidir!…