Hızır Sivas’ın sofular köyünde yaşamaktadır. Sofular köyünde, insanların ve hayatın bozulduğunu düşünerek Banaz’a yerleşir.
Burada Pir Sultan Abdal’ın ismini duyar ve onun dergahına girmek için Pir Sultan Abdal’ın huzuruna çıkarak müridi olmak istediğini söyler. Pir Sultan Abdal, Hızır’ın bu teklifini kabul eder. Hızır Pir Sultan’a mürit olur. Müritlik yaptığı süre boyunca Pir Sultan Abdal’ın kime dua etse büyük yerlere güzel makamlara geldiğini görür. Hızır’ın Pir Sultan Abdal’a hizmeti ve müritliği yedi yıl sürer. Hızır yedi yıl sonunda Pir Sultan Abdal’dan müsaade ister ve “Pirim bana himmet edin, ruhsat verin büyük adam olayım, bu bozuk düzene karşı çıkayım” der.
Pir Sultan ona “Hızır ben sana ruhsatta veririm, himmette, müsaade de ederim etmesine ama; sen büyük adam olunca kendini kaybedersin, aslını ve yetiştiğin yeri unutursun, gelip beni bile asarsın, bu senin için hayırlı bir iş değildir, biz asılmaktan korkmuyoruz ancak senin böyle bir işe aracı olman bizi üzer” der.
Hızır ise “pirim olur mu, hayatta yapmam böyle bir yanlışı, üzerimde emeğiniz çok, ben Allah’tan korkarım” demesi üzerine; Pir Sultan Abdal öğrencisi Hızır’a icazet verip kendisini İstanbul’a yollar.
Hızır saraya girer ve tez zamanda yükselir, Paşa unvanı alarak saray tarafından yetiştiği topraklara Sivas valisi olarak gönderilir.
Sivas iline Vali atanan Hızır Paşa görevi süresince halka haksızlık yapar, zülüm eder, adaletli davranmaz.
Bir süre sonra; Hızır Paşa, Pir Sultan Abdal’a haber yollayıp onu ağırlamak ve vefa borcunu ödemek istediğini, muhabbetini özlediğini söyler.
Pir Sultan Abdal davet haberini alınca kabul edip Hızır Paşa’nın yanına gider.
Hızır Paşa yemekler yaptırmış ikramlar hazırlamış büyük bir sofra kurdurmuştur.
Pir Sultan Abdal yemekten bir koku alır ve bu yemeği yiyemeyeceğini söyler. Hızır Paşa “efendim niye yemiyorsunuz neyi beğenmediniz” demesi üzerine; “bu sofrada haram ve yetim hakkı var, haksızlıkla kurulmuş bir sofra, ben bu sofradan yemek yiyemem” demesi üzerine Hızır Paşa “Olur mu efendim sofrayı ben hazırlattım ne haramı ne haksızlığı” der.
Pir Sultan Abdal “bu yemekleri değil ben, köpeklerim bile yemez” demesi üzerine köpekleri sofraya getirirler, köpekler de yemeği koklayıp yemezler. Dışarıdan Hızır Paşa’ya ait olmayan bir yemeği sofraya getirirler, dışarıdan getirilen bu yemeği köpekler yer.
Bu durum karşısında Hızır Paşa öfkelenir ve hocası Pir Sultan Abdal’ı zindana atar. Belli bir süre zindanda kalan hocası için Hızır Paşa düşünür taşınır, Pir Sultan Abdal’ı affedip zindandan çıkarmaya karar verir; Ancak Pir Sultan Abdal’a bir şartla kendisini afedeceğini söyler. Hızır Paşa, Pir Sultan Abdal’ın ŞAHI çok sevdiğini bildiği için, ona “siz benim hocamsınız ben sizin dergahınızda büyüdüm eğitim aldım, sizi affederim ama bir şartla, içinde şah geçmeyen bir şiir oku seni serbest bırakayım” der. Bunun üzerine Pir Sultan Abdal şu şiiri okur
Hızır Paşa bizi berdar etmeden / Açılın kapılar şaha gidelim
Siyaset günleri gelip çatmadan / Açılın kapılar şaha gidelim
Kalenin kapısı taştan demirden / Yanlarım çürüdü yaştan yağmurdan
Bir kimsem yoktur ki dostu çağırtan 7Açılın kapılar şaha gidelim
Çıkarım bakarım kale başına / Mümin Müslümanlar gider işine
Bir ben mi düşmüşüm can telaşına / Açılın kapılar şaha gidelim
Abdal Pir Sultanım ey Hızır Paşa/ Bizi hasret koydun kavim kardaşa
Yazılan mı gelir sağ olan başa
Açılın kapılar şaha gidelim
Bu şiiri okuduktan sonra Hızır Paşa, hocasını yani Pir Sultan Abdal´ı asar.
Bu hikâye; mazlum olup da başa geçince zalim olanların hikayesidir. Bu hikâye; geldikleri yeri unutan kendi üzerinde emekleri bulunanlara karşı gösterilen derin vefasızlığın hikayesidir.
Bu hikâye; Hak-Hukuk-Adalet için yola çıkıp da Haksızlık-Hukuksuzluk-Adaletsizlik yapanların hikâyesidir.
Bu hikâye; hak ismini kullanarak hak yiyenlerin hikayesidir. Bu hikâye; kendini tek doğru bilip, herkese yanlış yapanın hikayesidir. Bu hikâye; bulunduğu makamı doğru kullanmayıp halkın içinden çıkıp da halka ihanet edenlerin hikayesidir.
Evet canlar, bu gerçek hikâyeyi bilen bilir ancak şu anda yazımı okuyanların, SİLİVRİ’DE BİZİM DE HIZIR PAŞAMIZ VAR dediğini duyar gibiyim. Hızır paşalar; hayatın her alanında, anında ve de coğrafyasın da olmuştur, olacaktır. Hızır paşalar bitmez.
Şimdi soruyorum; Silivri’de yaşayan sizler, kendinizi; Hızır Paşa’ya mı, yoksa; haksızlıklara karşı direnen, çıktığı son yolculukta “Şu ellerin taşı değmedi bana ille dostun gülü yaralar beni” diyecek kadar derin, Pir Sultan Abdal’a mı yakın görmektesiniz?…
31 Mart 2019 tarihinde yani “2” gün sonrası yapılacak seçimlerde ortaya koyacağınız tercih; bir anlamda sorduğumuz bu sorunun cevabının alınmış olduğu AN olacaktır.