Maltepe Belediyesi işçilerinin yürüttüğü grevde; tüm hafta sonu medya grev kırıcıların haberleri ile çalkalandı. Pazar günü akşam saatlerinde de Genel-İş Sendikası’nın yönetimi Ankara’dan çıkıp geldi, aynen Kadıköy’de yaptığı gibi işçilere hiçbir şey sormadan belediye/patron temsilcisi SODEM-SEN’le anlaştı. DİSK Genel İş, ikinci kez, kendi grevinin kırıcısı olarak mücadeleler tarihine yazılmalıdır.
Maltepe Belediyesi başkanı, başkan yardımcısı, belediye meclis üyeleri ve CHP’nin çağrısıyla toplandığı anlaşılan gönüllülerin katılımlarıyla çöp toplama çalışmaları yapıldı. İBB, diğer ilçelerden gönderdiği onlarca araçla çalışmalara destek verdi. Grevdeki işçiler aleyhine yürütülen propaganda faaliyetleri ile ilçe halkını kışkırtma çabalarının yanı sıra paramiliter bir grup aracılığıyla grev yapan işçilere fiilen saldırıldı. Belediye/patron eylemlerin toplamı “organize grev kırıcılığı” olarak tanımlanmalıdır.
İBB’nin grev sürerken yaptığı “Maltepe Belediyesi’nde yaşanan grev nedeniyle, çok sayıda vatandaş tarafından temizlik ve çöp toplanmamasıyla ilgili İBB’ye şikâyet iletildi. Halk sağlığının ve dengeli bir çevrede yaşamanın anayasal bir hak olduğunu dikkate alan İBB, ilçedeki çöpleri toplamaya başladı” şeklindeki açıklama grev kırıcılığına meşruiyet kazandırma girişimidir. Diğer yandan grev hakkı da anayasal bir haktır, “mal ve hizmet üretiminin durdurulması” olarak tanımlanmıştır. Yaşananlar, hangi anayasa maddesinin öncelikli olduğuna ancak koltukta oturanların karar verdiğinin altının çizilmesidir.
İBB ve Maltepe Belediyesi, herhangi bir fabrika ya da işyerindeki patronun hak arayan işçisine yaptığı muamelenin aynısını uygulamış, sermaye düzeniyle olan bağlarını göstermiştir. CHP belediyeciliğinin örneğidir.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerdeki bir kongre konuşmasında söylediği “İstanbul’u yeniden çöp dağlarına, kokuya maruz bırakanlarla tüm İstanbul önünde sandıkta hesaplaşacağız 2023’te” açıklaması CHP’lilerin eski kâbuslarını ortaya çıkarmış olmalı ki açıkça suç işlemekten çekinmediler.
Kâbus derken; 1994 yılında yapılan yerel seçimlerde İstanbul’u gerçekten “çöp dağları” yüzünden kaybettiklerini zannediyorlar ya! Oysa 1994 yılı yerel seçimlerini kim incelese; üç sosyal demokrat partinin üç ayrı aday çıkarıp düzen solunun oylarını böldüğünü, açık ara oy farkıyla kazanacakları seçimi kaybettiklerini görecek. Sıralamada küçük bir oy farkı ile birinciliğe oturan Erdoğan’ın BB Başkanlığı yolunu kendilerinin açtığını görmek istememek, bunun sorumluluğunu almak istememek ve bunun için gerçeklerin üzerini örtmeyi tercih etmek tam sosyal demokratlara göre bir tavırdır. Diğer yandan; öyle olduğunu “varsaydıkları” geçmişte grev yapan işçilere karşı taşıdıkları öfkeyi Maltepe belediyesi işçilerinin üzerine kustular.
Akıl dışılık öyle bir hale gelmiş ki; yaptıklarının yasal boyutunu bir yana bırakalım, kimse işçilere “ne istiyorsunuz?” diye sorma ya da işçilerin söylediklerini dinleme gereği bile duymadı. Ya da “bizim AKP’den bir farkımız olmalı; ikramiyeler hariç en düşük ücret 5.000 TL’na taşınsın, işçi sınıfının yanında olduğumuzu herkes görsün!” popülizmine yatmayı bile düşünmediler. Kaldı ki ne ödense azdır! CHP’liler, başkanından örgütüne elbirliği halinde işçilerin grevini başarısız kılmak, onların elini ayağını bağlamak ve işçi sınıfı mücadelesinin toplum tarafından mahkûm edilmesini sağlamak için ellerinden geleni yaptılar. DİSK Genel İş merkezi eliyle de işçileri açlık şartlarında çalıştırmaya devam etmek üzere sözleşmeyi imzaladılar. Şartlar mı? Yol, yemek, AGİ ve diğer masraflar da dâhil 4 bin 700 lira…
Tek dertleri “CHP belediyeleri başarılı işler” yapıyor yalanının devam etmesini sağlamak ancak o başarılı işleri gösteren ve belediye binasının duvarında sallanan bir bütçe afişini hiçbir zaman göremedik.
AKP’li bir belediyede de ancak bu kadarı olabilirdi.
“CHP iktidarında yoksulluk sıfırlanacaktır!” iddiasını iktidar olduğu belediyede örnekleyemeyen bir CHP’nin AKP’yi yıkmaktaki amacı ne olabilir ki? Üstelik laiklik ve aydınlanma iddiası yoksa, sermaye sınıfı ile sorun yaşamıyorsa! AKP’de bunların aynısı var: Grev yasak, laiklik yasak, yoksulluk had safhada, patronlar da çok iyi para kazanıyor. Şu halde; CHP, sermaye düzeninin sol kanadı bile değildir. Yaptığı, açıkça işçi sınıfı düşmanlığıdır.
“CHP, AKP’lileşmiştir” diyoruz ya… Maltepe işçilerinin grevinde daha kötüleri de ortaya çıktı: “Eski Solculardan” sıfatıyla, uzun yıllar önce siyasette havlu atmış olmalarına rağmen “sol uzmanlığından” vazgeçemeyenler ile CHP’nin kanatları altına girmeyi tercih eden eski “direnişçiler.” Onların üstlendiği misyon ise işçilerle birlikte komünistlere de ayar vermek oluyor.
Her mecrada bir şeyler yazıldı, çizildi, konuşuldu ancak önceki gün sosyal medyada yapılan bir yorumu buraya almak yerinde olacak: “Kendilerini sol olarak görünce; işçinin emekçinin ne olduğunu sadece kendilerinin bildiğini sanıyorlar! Yok kardeşim yok, bitti senin o bildiğin emekçiler. 12 Eylül faşist darbesinden sonra yok oldular. Şimdikiler lümpen emekçi!”
Bilmiyor olsak; 12 Eylül’ü tarihin sonu zannedeceğiz!
CHP’nin arkasından sürüklediği kitleyi çürütme katsayısı o derece yükselmiş, AKP’lileşme o kadar yaygınlaşmış ki kendisine karşı olanları boğmaya çabalıyorlar. DİSK Genel İş’te bu ittifakın ortağıdır!
Türkiye tarihinde işçi düşmanlığı bu seviyelere hiç taşınmamıştı.
Genel yaşam koşulları, en sıra dışı yanlarıyla işçi sınıfının yaşamında ifadesini bulur. Sefaletin, allanıp pullanarak dayatılmasına karşı işçi sınıfı içinde bulunduğu koşullarda ne yapabiliyorsa onu yapacaktır. İşçi sınıfı, hayatı yaratanlar olduğu için mücadelesi tarihseldir. Mücadelesinin biçimini ve aşamasını da içinde bulunduğu koşullar biçimlendirecektir. İşçi sınıfının ne olduğunu, tarihsel olarak ne olmak zorunda olduğunu Marksizm’den bağımsız olarak işaret edemezsiniz.
Marx, komünizmin teorisine doğru ilerlerken, Engels’le birlikte yazdıkları “Kutsal Aile” de işçi sınıfının tarihsel konumunu belirlemişlerdi: “Proletaryanın o sert, ama güçlendirici emek okulundan geçmesi boşuna değildir. Söz konusu olan, şu ya da bu proleterin ya da hatta tüm proletaryanın bir an için hangi ereği tasarladığını bilmek değildir. Söz konusu olan proletaryanın ne olduğunu ve bu varlık uyarınca tarihsel olarak neyi yapmak zorunda kalacağını bilmektir.”
Grevler; düzenin, işçi sınıfına karşı taşıdığı tutumun gözle görülür hale geldiği mücadelelerdir. Bu yanıyla da işçi sınıfının eğitim alanıdır. Bu mücadeleyi yetersiz görmek anlaşılabilir bir şeydir ancak sermaye düzeni lehine reddetmek işçi sınıfı düşmanlığıdır. Yetersizlik, işçi sınıfının siyasal bilincinden kaynaklanıyorsa o bilinç işçi sınıfına CHP tarafından değil komünist bir parti tarafından taşınır.
İşçi sınıfına yapılan utanç verici haksızlıklara karşı çıkmayanlar, bunu işçiler “lümpen” oldukları için değil işçi sınıfı mücadelesine yabancılaştıkları için yapıyorlar. “Sol”, işçi sınıfının yaşam mücadelesini “CHP’nin arkasına dolanıyorlar” diye tarif ediyor, DİSK Genel İş sendikası kendi direnişini eziyorsa; tüm değerlerini yitirmiş, işçi sınıfının tarihsel rolünü reddetmiş oluyorlar.
Sermaye sınıfının yarattığı düzeni değiştirme yeteneğine sahip olan tek sınıfı, aynı düzeni savunmaktan öte hiçbir işlevi olmayan CHP’ye arka çıkmak adına mahkûm etme girişimlerine bu ülkenin komünistleri ve devrimcileri müsaade etmez.
Maltepe Belediyesi işçilerine selam!
Hakan Aydın
hh_aydin@hotmail.com