Yazılarımı genellikle üçerleme yaparak yazarım. “Herkese Eşit Davranmak” adlı yazımın devamı niteliğinde olacaktı. Araya festival girdi, kitap çalışmaları girdi derken arayı soğuttuk ama biraz daha araştırma yapmamıza da neden oldu. Bakın, tarihsel döngümüz de kimler ne demiş?..
Sokrates (M.Ö. 470 – M.Ö. 399)
“Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez.”
Sokrates, Antik Yunan’ın en önemli filozoflarından biridir. Ama o dönem için o sadece bir “rahatsız ediciydi.”
Sokaklarda dolaşır, gençlerle konuşur, sorular sorar, insanların inandığı şeyleri didik didik ederdi. Kimseye bilgi satmaz, ama herkese düşünmeyi öğretirdi.
Dönemin yöneticileri ve güçlüleri için bu, bir tehdit haline geldi. Çünkü halk düşünmeye başlarsa, itaat azalırdı.
Suçlamaları neydi?
– Gençleri yozlaştırmak
– Tanrılara inanmamak
Oysa Sokrates, yalnızca sorgulamayı öğretiyordu.
Yargılandı. Savunmasını yaptı ama pişman olmadı.
Ve sonunda idama mahkûm edildi.
İçinde süt görünümünde ama hayatı sona erdiren o sıvı ile. Bir kupa baldıran zehri. Sokrates kupayı eline aldı. Eli titremedi. Dudaklarında bir tebessüm, öğrencilerine dönerek:
“Ölüm kötü müdür bilmiyorum. Ama haksız yaşamak daha kötüdür, onu biliyorum.” dedi.
Ve düşünceleri hâlâ yaşıyor.
Galileo Galilei (1564 – 1642)
“Yine de dönüyor.”
Galileo, gökyüzüne bakarak gördüğünü söyledi.
Dedi ki: “Dünya Güneş etrafında döner.”
Bu bilimsel bir gerçekte ısrardı ama o günün kilisesi için bir küfürdü.
Çünkü kilisenin öğrettiği sistemde dünya evrenin merkezindeydi. İnsan, yaratılmışların efendisiydi. Galileo’nun teleskobu, bu kibri kırıyordu.
Roma’daki Engizisyon Mahkemesi onu yargıladı.
İnancın karşısında bilimle konuşmak, hıyanet sayıldı.
Ya fikirlerinden vazgeçecek ya da ölecekti.
Hayatını kurtarmak için fikirlerini “sözde” inkâr etti. Ama mahkemeden çıkarken söylediği o ünlü söz tarihe kazındı:
“E pur si muove” — Yine de dönüyor.
Yani: Gerçek, susturulsa da dönmeye devam eder.
Galileo hayatının geri kalanını ev hapsinde geçirdi. Ama onun gökyüzüne bakma cesareti, bugünkü bilimin temellerinden biridir.
Nelson Mandela (1918 – 2013)
“Özgürlük kolay elde edilmez, ama susarak hiç kazanılmaz.”
Mandela, Güney Afrika’da ırk ayrımına karşı savaşan bir liderdi.
Ülkesinde siyahlar ikinci sınıf vatandaştı.
O, eşitlik istedi. Birlikte yaşamak istedi.
Ama bu istek, beyaz yönetim için bir isyandı.
Tutuklandı.
Tam 27 yıl boyunca, küçücük bir hücrede tutuldu.
Camı olmayan bir hücrede, kırık bir yatakta…
Ama Mandela kin tutmadı.
Cezaevinde çelikten bir irade inşa etti.
Ve sonunda özgür kaldı.
Hapisten çıktığında bir intikam çağrısı yapmadı.
Aksine:
“Artık kimseye değil, hepimize ait bir ülke olmalı” dedi.
Ve Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı oldu.
Barışla, adaletle.
Üçünün Ortak Noktası:
– Hepsi düşüncenin bedelini ödedi.
– Hepsi otoriteye karşı gerçeği savundu.
– Hepsi susmayarak, insanlık tarihine iz bıraktı.
Ve hepsi bize şunu hatırlatıyor:
Adaletin sesi kısıldığında, düzenin sesi de karışır. Bu yüzden adaleti ayakta tutan şey, sadece kanunlar değil; onun için konuşan, onu arayan ve gerekirse yalnız kalan insanlardır.
Belki bir yazı, bir söz ya da bir bakış dünyayı değiştirmez. Ama adaleti hatırlatır.
Ve bazen en büyük adalet, bir suskunluğu bozmaktır.
Hatırlatmak istedim.
Adaletle kalın.