İçeri girdiğinde, “Ulan kerata” hadi biz arayamadık, sen niye arayıp sormazsın bizi!Yoksa unutulduk mu?” diyerek serzenişte bulundu.
Kucaklaştık, bir daha, bir daha…
Yoğun bir kafaya ve yorgun bir yüze sahipti…
Silivri’nin gerçek siyaset tarihini yazacak olanlardandır…
Bir tanımı kulaklarımdan hala gitmez…
“Sosyalizm cebi boşların edebiyatı değildir.
O bir ilimdir uçsuz bucaksız” demişti.
Ben, çayları söylerken, CHP adını lafın arasında sokuşturdum…
Acı dolu bir tebessüm ve derin cümleler geldi ardından.
Bir sağanak gibiydi, ağırdan başladı ve hızlandı sonra tekrar yavaşladı her hatırladığı olayda sağanaklar atıyordu…
“CHP emek ağırlıklı bir partidir” diyerek söze başladı…
Tepkimi ölçerek konuşmak istiyordu. ( Ben tam tersini söylerim de )
Evet, bu sözüne kendi ne kadar inanıyordu bende onu merak eder dururum!
Aramızdaki hiyerarşi soru sormamı engelliyor ama bakışlarımı hissettiriyordum ona…
Birden sağanak hızlandı…
“Bitti” dedi,
CHP bitti! “Bitiriliyor.”
CHP’nin, cemaatlerle olan dansı kurucu Genel Başkanının kemiklerini sızlatır.
Yaptıkları atamalardaki haksızlıklar gün gibi orta da olup, iktidar partisinin değirmenine su taşıyorlar.
Bu uygulamaları söyleyen mi CHP’Lİ? Yoksa bu Atamalardaki yanlış tercihleri yapanlar mı CHP’li?
Diyerek serzenişlerine devam etti. Genel Merkezin yaptığı atamalardaki tercihler, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek mi?
Birileri biat ediyor bizi de itaate zorluyorlar.
Zulme mani olamayabilirsin ama ortak olamazsın…
Dediğinde çok şeyi bu cümleye sığdırmak istediğini anladım.
Kılıçdaroğlu’nun iyi bir parti Genel Başkanı olduğunu ama yanıltıldığı görüşündeydi…
2009 yerel seçimlerinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaybedildikten sonra gereken bir arayışa girilmedi.
CHP genel Merkezinin yeterli politikalar üretemediği, gündem yaratamadığı, geçmişten gelen sorunları çözebilecek toplumu tatmin edecek projeler üretemeyerek Başbakanın gündemine takıldığını görmekteyiz.
Cumhuriyeti kurmuş; 90 yıllık bir partiyi Sarıgül’e mahkûm ettiler.
İktidarın, Orta çağ referanslı bir devlet yönetim şekline karşı, toplumun haklı tepkisine sığınarak (biz, hangi adayı gösterirsek oya dönüşecek) dayatmacı bir zihniyetin kabul edilebilirliği mümkün değil…
“Biz protokol, seremoni, kokteyl, solcuları değiliz!
Yaşamın solcularıyız ve olanı değil, olması gerekeni arıyoruz, arayacağız. “ dedi.
İşte, sevgili ağabeyim böyle dedi ve kalktı gitti.
Bana niye kızdı onu anlamadım…