Sabah gazetesini çok beğenirim (!) Köşe yazarlarından Engin Ardıç’a da bayılırım (!)
Son yazısının başlığı ekranıma düştü: ‘’Lümpen laftan anlamaz’’ Okudun mu diye sorabilirsiniz. Aslında karşı görüşten kişilerin yazılarını da okumalı, diyenler var ama zamanımı harcayamam.
Faşizmin ayak seslerinin çok yaklaştığı günlerdi. Bir lisede görevliydim. Gelecek, belirsizliklerle doluydu. Ağır bir yükün altındaydım. Yöneticiliğin yanında, dedektiflik de yapmam gerekiyordu. Gecenin 01.00’inde, 02.00’sinde dört bloktan oluşan okulu dolaşmaya giderdim. Güvenlik görevlisi ile görüştükten sonra evime dönüp dinlenmeye fırsat buluyordum. Daha önce de sözünü ettiğim gibi masamda çalışırken yardımcım Tanzer Hanımın beni beslediği olurdu!
Mesai bitince dedektiflik görevim başlardı. Şehirdeki öğrencilerin gidebileceği yerleri ziyaret ederdim. Seyrek de olsa tekel binasının arkasındaki lokali de teğet geçerdim.
Yeri gelmişken şunu da belirtmeden geçmeyeceğim: Hangi görüşte olursa olsun veli ya da öğrenci, benim donkişotluklarıma kimse karşı gelmezdi. Karşı gelenler de bunu dolaylı yoldan yapmıştı. ‘’Benim oğlum öğrenimini sürdüremedi’’ diye dert yanan da oldu ama bunun sorumlusu biz değildik! Dönemimizde kimsenin burnu kanamadı!
Hâlâ ‘‘lümpen’ li’’ anıya gelemedin, dediğinizi duyar gibiyim. Pek çoğunuzun benim gibi günlerce mahpusta kalacağınızı düşünerek bol zamanınızdan bu yazıya zaman ayırabileceğinizi düşündüm. Bu satırlara değin okuduğunuza göre (!)
Dedektif olduğumu da belirtmiştim yukarıda (!) Öğrenci etkinliklerini yakından izlemek görevlerimiz arasındaydı! İşi o kadar ileri götürdüğümüz oldu ki geceleri evlere baskın bile yapıyorduk. Öğrenci sokakta mı ders çalışıyor mu ?..Veliler de bunu hoşgörüyle karşılıyordu. Sen, gecenin bir vakti, çal elin kapısını, çocuğunuzu kontrole geldik de (!) Aklıma geldikçe gülüyorum. Dayak yemediğimize de şükrediyorum (!)
Başlığımı açmaya geldi sıra sonunda. Biga’mızın Ada Mahallesinde bir salonda öğrencilerimizin bir seminer düzenledikleri haberini aldım. Şu anda iş insanı olan oğlumuzun da çağrısı üzerine ben de katıldım. Aşırı demokrat oluşumdan mı serde James Bondluk olduğundan mı bilemiyorum. Bir saati aşkın bir süre izledim toplantıyı. Konuşmacı bri sürü yabancı sözcük kullandı, tüm salon can kulağıyla (!) dinledi. Bitimde söz aldım. Çocuklar, dedim, konuğunuzun kullandığı kimi sözcüklerin anlamını bilmiyorum. Örneğin ‘’lümpen’’ ve ‘’illegal’ ’in anlamı nedir, açıklayabilir misiniz? Salonda tık yok(!)
Diyeceği şu ki o yıllarda çevresindekilerin etkisiyle bir yola çıkıyordu gençler. Yeterli birikime ulaştıktan sonra bir bölüntü (fraksiyon) seçmek yerine, bir görüşün rozetini takıp o yolu seçmeyi yeğliyorlardı.
Bugün 1 Mayıs ya bayramınızı kutluyorum ama çok buruk duygularla! Bu güzel günde acı bir haber aldım! Yukarıda dile getirdiğim çalışmalarım sırasında bana çok yardımcı olan branştaşım Feyyaz Ekmen’i bu pis salgına kurban verdik. Tüm ailesine musallat olan hastalık canım arkadaşımı aldı elimizden. Işıklar yoldaşı olsun
Eski İnsan Hakları Bakanı (SHP, CHP milletvekiliydi) Adnan Ekmen, naaşın Almanya’dan getirilerek Gercüş’te toprağa verileceğini duyurdu. Tüm aileye sabır, arkadaşıma rahmet diliyorum.
Yeri gelmişken merhumla ilgili kısa bir anımı da paylaşayım.
Rahmetli Biga’ya atandığında evimizde konuk ettik. Salona yer yatağı serdik. Sabah olduğunda kahvaltı için çağırdık. O mutfakta iken salona girdiğimizde şaşırtan bir görüntü ile karşılaştık. Yatak hiç kullanılmamıştı! Ne buruşma ne şekil değiştirme !.. Canım arkadaşım, geceyi koltuk tepesine geçirmiş. Kıyamamış (!)
Siirtli bir ağanın devrimci çocuğu !.. Bir kez daha; IŞIKLAR İÇİNDE UYU !..