Barış,
Güvercinleri var, zeytin dalları var,
Kendi yok!
Türküleri var, halayları var
Görüşmeleri, sözleşmeleri, antlaşmaları var,
Kendi yok!
Partileri var, mitingleri, akilleri var,
Beyazı var, pankartları var,
Kendi yok!
Barış birlikte yaşamayı başarmak,
Birlikte mücadele etmeyi öğrenebilmek değil miydi?
Biz birlikte ölüyoruz.
Barış, çuvala sığmayan mızrak.
Durdurulamayan ok…
Fazla söze gerek yok!
“BARIŞ”
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba,
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında…
Barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
Barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
Ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
Gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
Bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, Işık! Işık! – diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından,
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
Cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
Barış budur işte.
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman
Gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya
geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
Zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için,
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.
Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
İyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya kuracağız demesidir;
Ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.
Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde,
Mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
Şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
Büyük karanfilini alacakaranlığın…
Barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
Sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların tek bir sözcüktür yazdıkları:
“Barış”
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
Derin derin soluk alır evren.
Tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
Şiir: Yannis RİTSOS
Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU