Ana SayfaLütfü ErtürkViva İspanya…

Viva İspanya…

Biraz gecikmeli olsa da sizlere, kısa bir müddet önce gezdiğimiz İspanya’dan söz etmek istiyorum…

İspanya iç savaşında bulunan birçok yazar vardı. Kimi gözlemledi, kimisi de direk savaşın içinde yer aldı!..

Ernest Hemingway, George Orwell, Arthur Koestler, Pablo Neruda, André Malraux ve Nikos Kazancakis… bunlardan birkaç tanesidir…

Birçoğu, gözlemci olarak gittiği savaşa fiilen katılmıştır.

Bu durumun, İç Savaş’a katılan her şair ve yazar için geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü, savaştan sonra ülkesine dönenlerden hiçbiri artık sadece yazar olarak kalamayacak, savaşçı kimlikleri yazı hayatlarına daima eşlik edecektir.

Biri daha var İspanya savaşına gitmek isteyen Hemşerimiz Mihri Bell’idir. Lakin, yakın arkadaşı olan Nikos Kazancakis, Mihri Belli’yi yanına almaz! Yaşının genç olmasını ortaya sürerek götürmez onu…

Nikos Kazancakis, Tıpkı diğer şair ve yazarlar gibi İspanya iç savaşına gazeteci kimliği ile katılmıştır ve oradaki savaş günlerini “Yaşasın Ölüm, İspanya” adlı romanın da bize aktarmıştır.

Şöyle bir not düşer, Sevgili Kazancakis; ““Dünyanın en aydınlıklarından biri olan İspanya’nın yüzü karardı.” Der, İspanya savaşı için…

İşte, biz bu gezide yüzü yeniden aydınlanan İspanya’yı görmeye gittik.

Kiminle gittik, Değerli Dostum Cengiz Akbulut’la.

Madrid havaalanına indiğimiz de bizi gayet mütevazı bir havaalanı karşıladı. Madrid havaalanı öyle abartılı bir havaalanı değildi ve öğrendik ki ülkeye yılda 50 milyon turist akın ediyor…

Ekonomisi tarıma dayalı, her yer tarla ve 1950’lerden sonra ektikleri zeytin ağaçları onları zeytinyağında dünya liderliğine taşımış… Bir an ülkemi düşündüm. Dünya da önemini yitiren kömür için milyonlarca zeytin ağacımızın katledilmesine öfkelendim. 50 milyon turist ve Zeytinyağı… Ekonomiyi düze çıkarmaya yetmiş bile…

250 km yol gittik şehirlerarası, bütün dağlar tepeler Zeytin ağacı ile kaplı olup, ağaçların altlarını tertemiz tutuyorlar. Bir tane çalı göremezsiniz. Çünkü zeytinin bir tanesinin bile önemi çok büyük, nimet işte!..

Zeytinliklerin arasından bize gülümseyen bağları gördük. Sanki Zeytine nispet yapar gibiydiler. Hani ne ka zeytin, o ka üzüm der gibi…

Markette şarap bakıyorum, rehberimiz; “Bakma boşuna, hangisini alırsan al şahane bir şarap içersin” demişti. Öyle de oldu…

Rioja markası uluslararası bir üne sahip! Belli bir segmente kadar ülke içinde satılıyor, belli bir segmentten sonrasını devlet eliyle ihraç ediliyor iç piyasada satmak yasak…

Az sonra portakal ağaçları başlıyor, gözünüzün alabildiği kadar portakal ağacı her yan…

Barcelona’ya doğru yola çıktık, yol boylarını gözlemliyorum. Sanayi yok derece de az. Tüten baca yok!

Barcelona’ya doğru yola çıktığımızda Valencia-Barcelona arasında denizin kenarında 3 adet fabrika birden gözüme çarpıyor. Sadece bir bölgenin içerisinde bacaları da boyunlarını öne eğmiş suyun içine sokmuşlar. Rehberimize soruyorum; “Çimento Fabrikası” diyor. “Nasıl olur, hem de sahilde denizin içinde!” diyorum…

Gülüyor, “Su filtresi onlar, bir gram partikül havaya karışmıyor ve onları havuzlarda toplayıp, tekrar betona dönüştürüyorlar” diyor ve ekliyor, “sıfır atık!”

Biz de slogan ne?

Tarım, ülkesi olacağız, tarımla kurtulacağız!

Ayçiçeklerin içinde çimento fabrikası!

Acaba ilgili bakanlıklar, bu konuda bir araştırma yapsalar nasıl olur!

“Fabrikayı buraya yapacağım” diyor.

“Sizler, isteseniz de istemeseniz de yapacağım” diyor!

E, abi sağa sola haber etmekten bıktım artık! Maskeli yüzleri görmekten yoruldum artık…

Bu memleketin işaretli kulu olmaktan hiç gocunmadım: Mücadele etmekten hiç korkmadım. Yüzüm hiç yere gelmedi, hiç emir almadım!..

Yalanın arkasına hiç sığınmadım!

Sayın Belediye Başkanımızın, “İşi yukarıdan bitirmişler” sözüne karşılık diyeceğim tek söz var “incinmişsin sen!”

Son sözüm, Turizm ve Zeytini çıkar İspanya’dan bizden beter olurlar…

Ha bir de Avrupa Birliğinden tabi ki de. Müthiş destek görüyorlar…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar