Ana SayfaLütfü ErtürkBadem Ağacının Çiçeği

Badem Ağacının Çiçeği

 Öfkeyle seslenmişti:  “Hey, sen de kimsin böyle? Güneşimi engelliyorsun.”“Çok affedersiniz, hemen yan dala konuyorum” diye cevapladı. Biraz bakındıktan sonra alt daldaki çiçeğe dönerek; “ çok güzelsiniz ama erken açmışsınız sanıyorum. Ben de bir kelebeğim.”

“Ben de bu gördüğünüz badem ağacının bir çiçeği olarak karşınızdayım. Evet, biraz erken açmış olabilirim ama bakın benim gibi yüzlerce kardeşim var” diyerek cevapladı, Badem Çiçeği…

Bu bembeyaz ve pembe tonlarla bezenmiş güzel mi, güzel çiçek! kelebeğin çok hoşuna gitmişti.

“Şey” diyebildi.

“Şey, aslında ben de kozamdan erken çıktım sayılır. Bizim ömrümüz gün ışığında en iyi şartlarda sadece 3,5 gün. O da kuşlara yem olmazsan tabi ” diyerek,  gülümsemeye çalıştı kelebek.

“Sen,  ömrünün kaç gün olacağını ve en kötü şartlarını biliyor ve de kendini koruyabiliyorsun. Oysa ben, ne zaman, ne olacağım? Konusunda hiçbir bilgim yok! Sen bizi tanıyor musun?” diye soruverdi kelebeğe…

Kelebek, “yok, ben de sizi fazla tanımıyorum ama sanırım sizin birkaç haftalık ömrünüz var. Bu arada Arılar bal yapmak için suyunuzu aşırırlar. Sinekler, tadınıza bakarlar” deyiverdi,  kelebek.

“Ya sen, ya sen ne istiyorsun benden, niçin buradasınız?” diyerek, ağlamaklı bir sesle sordu badem çiçeği.

Kelebek, çiçeğe biraz daha yaklaşarak; “affınıza sığınarak bir şey söylemek istiyorum. Ben size âşık oldum. ” diyebildi. “Bu kadar çiçeğin içinde ben miyim?” diye kekeledi badem çiçeği…

Kelebek kanatlarıyla sardı çiçeği “seni korurum” dedi.  “Nasıl ve kimden?” öyle ya ne gereği vardı! Kim vardı? Kimden koruyacaktı? Bütün bunları düşünürken kelebek, birden havalandı yukarılara çok yukarılara doğru uçmaya başladı. Çiçek,  arkasından; “Yapma, kuşlar şimdi seni görecekler “  diye söylendi.  Kelebek hızla geriye döndüğünde!

“Felaket, felaket fırtına geliyor. Herkes kendini korusun” diyerek bütün badem ağacı çiçeklerini uyarmaya çalıştı.

Çiçeğinin yanına kondu ve “ Üzülme seni ben koruyacağım” diyerek, sımsıkı sarıldı. Çiçek nefes alamıyor ama dışarıdaki fırtınanın sesi ortalığı yıkıyordu. Saatlerce süren yağmur ve fırtına badem ağacının bütün çiçeklerini dökmüştü.

“ off! O da neydi öyle? Geçti sanırım. Hey,  kelebek neredesin, kelebek neredesin?” diye seslendi durdu, badem çiçeği… Sarılarak fırtınadan, yağmurdan kendisi koruyan kelebeği;  gelenden geçenden soruyordu. Güneş yeniden ısıtmaya başlamıştı. Birden, ağacın dibinde suların içinde yatan kelebeği gördü.  Birkaç kez,  “kelebek,  kelebek” diye seslendi ama düşündüğü gibi olmadı. Kelebek onu duyamıyordu artık…  Ağlamaya başladı, sessizce ağlıyor, gözyaşları içine akıyordu…

Hala niçin hayattaydı ve ölüm kendisini almak için ne bekliyordu.

“Bu sene fırtına vurdu, bademin bütün çiçeklerini döktü.  Badem yapmadı bu sene. Koca ağaçta bir tane badem var baksanıza” sözleri yetmişti kendisine. Demek badem olmuştu! Nasıl bir şeydi acaba? Diye düşünürken, birden kararını verdi ve kendisini usulca bırakıverdi. İnsanoğlu, kendisini yerden alıp taşla ezip; içine akıttığı yaşlarla dolan yüreğini yerken, son kez kelebeği düşündü…

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar