Başlangıcı Antik Mısır’a dayanır. İngiliz ve Amerikalılar, Emperyal programlarına dahil etmişlerdir.
Bizim “Arslan Sosyal Demokratlar” da “Biz bulduk” diye, kasım kasım kasılarak dolaşırlar meydanlarda!..
Tahıl devrimi, insanlığın nüfusu arttıkça mı oldu? Yoksa, tahıl devrimi olunca mı nüfus arttı?.. (Bazı kaynaklar, karbonhidratlı beslenmeler kadınların doğurganlığını arttırmıştır.)
Neresinden bakarsanız bakın, insanlığa faydası olduğu kadar, zararı da olan bir uygarlık gelişmesiydi.
Mısırlı Firavunlar, dünyanın ilk mülkiyet hakkını köylülere devrederken bakmakla hükümlü oldukları köleleri de köylülerin üzerine devrederek sarayın yükünü hafifletmişlerdir.
Tabi ki her zaman devreye mutlaka bir din adamı girer!..
Kısacası, tarihin ilk distribütörlük sistemi de başlamış oldu!..
Oysa Mısırlıların bu olayından çok önceleri (M.Ö 6-4 bin yıl) Anadolu’da Çatalhöyük’te ilkel komün şeklinde ortaya çıkan bir tarım yaşamı vardı…
Emperyalizmin işine gelen; Mısır’ın, politik tarım uygulamasıydı. Yani, mülkiyet hakkı vererek gücü kullanmak!
20 Yüzyılın başında, buna benzer bir uygulama daha görmekteyiz! Çar II. Nikolay Romanov 1905 Bolşevik devrimini bastırmak üzere Rus köylülerine mülkiyet hakkı sözünü vererek (Tarlaların devredileceğinin) köylülerin isyandan çekilmesini sağlamış oldu. Rusya’daki ilk devrim ayaklanmasını savuşturmuş ve daha sonra da bu sözünü yerine getirmeyerek Japonya’ya savaş açma bahanesiyle ört bas etmeye çalışmıştır.
Tarihin bu anlatımları, Amerikalı toplum mühendislerinin başucu kaynağı olmuş, 3. Dünya ülkelerinin kalkınmalarında tarımın rolünü anlatarak bu ülkelerin yönetimlerine de altın tepside sunmuşladır.
Niçin?..
Toprak altındaki madenler, sanayi devriminin başlangıcıdır. 1700’lerin sonlarında İngiltere, Sanayi devrimini yapmış ülkesinde iş + emek düzeni ile ülkede emeğin karşılığını verecek olan düzeni kuracaktır. Almanya’da bu durum ancak yüz yıl sonra oluşacak fakat sonuç istenildiği gibi olamayacaktır.
Gelelim bizdeki tarım politikalarına:
1941-1950 arası CHP’de çok kötü bir tarım ve üretici politikası izlendi. Bu durum, CHP’yi siyaset sahnesinden silecek bir hale getirdi. !950’li yıllara geldiğimiz de bütün hamleler afişlerde tahıl sapını avuçlamış kadın posterlerinde kaldı. Yani tarım politikası yine sınıfta kalmıştı.
Yeryüzün de ilk paranın basılışından günümüze kadar bütün madeni paraların resimsiz yüzünde (Yazı) mutlaka bir buğday sapı, başak tanesi ya da zeytin dalı bulunmaktadır. Elmalı sikkelerinden bu yana devam etti bu!
1965’lere geldiğimiz de Süleyman Demirel’in “Benim köylüm, benim çiftçim” ile girdiği siyaset hayatına, tarımla başlamış olacaktı! Bülent Ecevit 1972 yılında başladığı CHP Genel Başkanlığına “”Toprak işleyenin, su kullananın”, sözüyle kırsal kalkınmayı hedefleyen “Köykent Projesi”ne atıfla kullandığı siyasi bir sloganı üreterek çıkmıştır…
Bütün bu hükümetlerin kalkınma programları “Amerika’nın tarım politikaları” programıdır. Amerika’nın yeniden keşfine hiç gerek yoktu ama bu Türk halkından saklandı. “Sosyal Demokrat” doktrini diye yutturdular… Yutmayanları da bi güzel sopaladılar…
Onlar, bize toprağın üstünü gösterirken, toprağımızın altındaki madenlerimiz, gemilerle tonu 1.-TL’den Amerika’ya taşınıyordu!..
Süt tozları ve Amerikan Oldsmobile marka otomobillerin karşılığı olarak gidiyordu madenlerimiz!..
CHP 50 yıl sonra tarım politikalarına dönüyor!
CHP 50 yıl boyunca işçiyi emekçiyi hep reddetme politikası içinde olmuş, sendikaların birçok kararlarına karşı bir politika izlemiştir.
“Belediyeler ve Tarım”.
Türkiye’nin siyaset hayatında tarım politikasını hakkıyla yapan iki belediye başkanı vardır. Biri Dikili’nin efsane Belediye Başkanı Osman Özgüven (SODEP 4. Dönem) diğeri ise Krd.Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ tır. (CHP. 5.dönem)
Bir üçüncüsü de şehrimizde ve halen görevinin başında olan Volkan Yılmaz’dır.
CHP’li Belediye Başkanımız Özcan Bey’de çok istediği halde niçin başarılı olamadı?..
Ürün tercihleri yanlıştı ve yanlış personel ve de yanlış projeler tarım politikasının sonunu getirdi.
Bugün dahi bu yanlışların üzerinden ısrarla yürünüyor.
Yanlış bölge, yanlış ürün seçimi!.. Silivri-Alipaşa havzası tarıma çok elverişli iken, (Bu bölgenin arazilerin yandaşlara peynir ekmek gibi dağıtılmasını hiç anlamış değilim) Gümüşyaka kırsalında odunsu bitki üretimi (lavanta) tercihi katiyetle yanlıştır.
Gördük ki çiftçilik yapılırsa tarım yapılır. Eskilerin bir sözü vardır: “Bir pişirimlik unun varsa onu da fırıncıya ver” derler. Eh bu mantalite de yönetici mantalitesidir. 15 bin X 5 LT = 75 bin litre ayçiçek yağı ihtiyacı olan ailelere dağıtıldı…
CHP’nin geçmişinde ve geleceği düşünülen adayı bile böyle bir projeyi hayal bile edemezler. Geçtiğimiz günlerde, CHP’nin dört aday adayı da tarım politikasını programlarına almışlardı.
Neden aldılar programlarına?
Volkan Yılmaz’ın tarımı çok başarılı oldu!..
CHP, daha şimdiden sınıfta kaldı.
Seçim vaatlerinin başında “Sanayi bölgesi yaratacağım” diyorsun, Belediye bu sanayinin neresinde olabilir?.. Büyük, holdinglere ve tröstlere yer temininden başka ne yapabilirsin?.. (Ne pazarlıklar dönmüştü bir zamanlar)
10 yıl boyunca viyadük resmine bakıp, durduk ama bir girişiminiz bile olmamıştı! Viyadük bitiyor farkındasınız değil mi? Derenin bir yanında “Dereme dokunma” imzası toplatılırken, Dilruba Hanıma!.. Diğer yanında rahmetli Kadir Topbaş’a, “Deremizi ıslahı için teşekkür ediyoruz” tabelasını asmıştınız!..
Çifte standartlar yaşamımızı zehir eder, bir yere varamazsınız…
Rüzgâr söylüyor şimdi, o yerlerde bizim eski şarkımızı. Vazgeç söyleme artık, hatırlatma mazideki aşkımızı.