“Dert zili” çaldı. Velilerin dertleri de tavan yaptı.
Ulaşım büyük sorun. Karınlar zil çalıyor! Güvenlik hak getire…
Pahalılıktan beli bükülen veliler, bir de bağış yapmaya zorlanıyorlar. Bağış yapacak gücü olmayan veliler için de çözüm (!) bulunmuş: Bağış yapamayanların, çocuklarının sınıfını temizlemesi! Pes doğrusu!
Devlet babanın zorunlu kıldığı ilköğretimde velilere niye böyle bir baskı uygulanıyor? Yöneticiler, sınıf anneleri hangi yetkiyi kullanıyorlar!
Sınıf temizlenecekse buyursun varsıllar da çalışsın. İmece yöntemiyle okulun gereksinimleri karşılansın!
Tavşana kaç, tazıya tut!
Bakanlığın ikiyüzlü davranışı, böyle garip uygulamalara neden oluyor. Ödenek göndermiyor, personel görevlendirmiyor. Okul yöneticileri de belediyelere, kamu kurum amirlerine yalvarmak zorunda kalıyor. Kadrosu bu kurumlarda olan çalışanlar da okullarda görev görevlendiriliyor. Gereksinimler böyle de karşılanamazsa çözüm ”salma”! “Salma” da yeterli değilse, “gel bakalım çocuğunun sınıfını temizle!..”
Yinelemiş olacağım ama konuyla ilgili bir anıma yer vereceğim burada. Yıl 1978. Faşizmin postal sesleri geliyor kulaklarımıza. Biga Lisesinin salonunda veli toplantısı yapılıyor. Söz dönüp dolaşıp “salma”nın kaç lira olacağına geliyor.60 lira öneriliyor ama veliler fazla buluyor, tepki gösteriyor.
İşte burada Işıl Sezgin’in babası (!) söz alıyor. Arkadaşlar, diyor. Bir veli olarak böyle bir ödeme yapmayacağım, yasalara aykırı. Bu, devletin sorumluluğu. Ödenek göndermek zorunda! Veliler alkışlıyor!..
O yıllarda personel açısından bir sıkıntı yok! Yanılmıyorsam 8 kadrolu hizmetli var. İçlerinde marangoz olan var, terzi olan var, demir doğramacı olan var.
Neyse gün geliyor, devran dönüyor, Işıl’ın babası(!) lisenin yöneticisi oluyor. Kendini kanıtlama iddiasında!.. Atanmasını durdurmak için Ankara’da Bakanlık koridorunda karşılaştığı CHP ilçe yöneticilerine de kimi mesajlar verecek.
Günler öyle böyle geçiyor ama sıkıntılar da büyüyor. Tebeşir alınacak para yok. Zarf gerekli, “bitti!..” Alın o zaman, “para yok!” Teksir kâğıdı rica edeyim” son topu da kullandık!” Deterjan, sabun ?..
Sporculara giysi, top vs… Kendileri çözümlesin.
Veliler 60 lira ödeme yapmaya zorlanamaz diyen müdür,7 yardımcısı ile toplantı yapıyor.” Hizmetler aksıyor, eğitim-öğretimde kalite düşüyor… Ödenek kısıtlı, nasıl bir çözüm bulalım” diye soruyor. Çeşitli önerilerin ardından, kendi düşüncesini söylüyor: Toplantıda dile getirmiştim 60 lira bağış alınmayacak.80 LİRA ALINACAK (!) Toplantı bitmiştir!..
Değerli kardeşim, yoksulluğun kader olduğunu kabul ettiğin sürece, sana yıllarca sınıf temizletirler. Sorgulayacaksın, hesap soracaksın.
Bak dünkü gözlemimi de yazayım buraya: Yolum Altunizade’ye düştü. Trafik bir yoğun bir yoğun!.. Çok sayıda trafik polisi görev başında. Adım adım ilerlediğimiz için sağa sola da bakınıyorum. Dev tabelalarda ….. koleji, …. .özel lisesi,…. özel ortaokulu…Hatta …..özel anaokulu yazıyor. Buralarda milletvekili, bakan, üst düzey bürokrat çocukları öğrenim görüyormuş! Kuşkusuz güvenlik açısından yapılanlar olumlu. Ancak senin çocuğunun okul çevresinde bu önlemler neden alınmıyor? (Kim bilir, belki alınıyor, görevliler sivil olabilir.
Uzatmayayım, ”Hoca bizi kışkırtıyor, ben durumumdan memnunum” diyorsan, Büyük Ustanın şiiriyle yanıt vererek bitireyim:
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
Beş değil,
Yüz milyonlarsın
Maalesef.
Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve dünyada bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin -demeğe de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin kardeşim!”