Ana SayfaLütfü ErtürkGökyüzü Cinayetleri

Gökyüzü Cinayetleri

Ne, son model uçaklardan bahsedeceğim! Ne de yakıp yıkan füzelerden!…Başınızı yukarıya kaldırıp bakarsanız, gökyüzünde bir kavgaya şahitlik edeceksiniz! Hayatta kalma mücadelesini veren iki canlının ölüm kalım savaşını!…

Biri, aşkın sembolü olmuştur çoğu zaman! Bir diğeri, kayıtsız şartsız barışın sembolü olarak kabul görmüştür bütün Dünya’da…

Ayrıca bu iki kanatlının birbirine benzer ortak özelliklileri de vardır! Doyma duygularını kaybetmişlerdir! Her iki cinse de ne verirseniz yerler! Bir şartla, biri vejetaryendir, diğeri ise balıkla beslenirdi!…

Evet, martı ve güvercinden bahsediyoruz!

İnsanoğlu, doğayı bozana kadar bu böyleydi!

Hani klişe bir söz vardır; Fırtına, ne kadar şiddetli olursa olsun martı, o çok sevdiği denizini terk etmez derler ya! Artık deniz bitti ve martı çoktan denizi terk etti. Önceleri, tarlaları ve çöplükleri keşfettiler… Sonra? Sonra ne oldu biliyor musunuz? Güvercin etini keşfettiler!

Gökyüzünde bir kıyımdır gidiyor. Damlarda, yol kenarlarında, su kenarlarında!…  Gerek pusuda avlıyor,  gerekse havada…  Sabah çok erken saatlerde bütün çatılarda ölü güvercinlerin tüyleri uçuşuyor. Yolda giderken, her an başı kopmuş bir güvercin düşebilir önünüze… Birçok kez rastladım! Bir güvercinin, avlanması ile yenilmesi saniyeler sürüyor…

Kimse, bana “doğa” demesin lütfen! Martı, denizlerde balık bulamayınca avcılık yönünü geliştirdi! Ve biz insanoğlu güvercinleri, martılara yem ediyoruz. Ya da bir başka deyişle Martılarımızı, güvercinle besler olduk!

Şimdi, mübarek Ramazan ayındayız ya! Herkes, sevap işleme derdinde! Onbir ay hatırlanmayanlar bu bir ay da sevgi seline boğuluyorlar… Biri de güvercinler!

Avuç avuç buğday atılıyor önlerine, her buğday tanesi, bir sevaptır beklentisi ile… Çarşı esnafı dükkânını açar açmaz buğday paketini alıyor eline. Her bir buğday tanesi kadar bereket istiyor, her buğday tanesi kadar müşteri bekliyor yaradanından! Oysa bilmeli ki ölüm saçıyor meydana,  bir avuç buğdaya doğanın dengesini bozup, besin zincirini bozuyor.

Güvercinleri, damlarda ölüm bekliyor!.. Ölüm kol geziyor güvercinlerin arasında!

Uçmuyor güvercin, ne insandan ürküyor, ne de başka bir canlıdan!

Martı Jonhatan’ın* beyaz tüyleri hoşuma gitmiyor artık! Çığlıkları bana aşkı, denizi, dalgaları değil, ölümü çağrıştırıyor artık!…

Kim bilebilir ki? Tanrı belki de doğanın dengesini bozduğumuz için her bir buğday tanesi kadar günah işliyor defterimize!

Ey insanoğlu! Cinayete ortak olmayın… Her gün, onlarca güvercinin katledilmesine ortak olmayın!… Her canlı, kendi dünyasında özgür olmalıdır. Ne, onları bizim dünyamıza alın! Ne de bizler, onların dünyasına girelim!…  Son sözüm, siz güvercinleri beslediğinizi sanıyorsunuz! Oysa dolaylı olarak martıları beslemiş oluyorsunuz! Gagasına kan değmiş bir martının gelecekte, insanlara da saldırabileceğini unutmayın!

*Richard Bach tarafından 1972 yılında yazılan masal tadında bir öyküdür “Martı Jonhatan Livingstonun öyküsü…”

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..

İlgili Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..