Birileri kazansa bile parti kazanamıyor!
Önümüzde, ilçe yönetim seçimleri var!
Ama ilk önce üyeler delegeleri seçecek. Delegeler de İlçe başkanlığı seçiminde oy kullanacaklar!
Delege seçimlerini bekleyen adaylarımız var. Duruma göre açıklayacaklar adaylıklarını!…
Birkaç dönem öncesine gidelim!
Mezar taşlarına davetiye çıkarmışlardı!
At martini Debreli Hasan! Dağlar inlesin…
Neden?
Çünkü ön yoklama yapmaya üşendiler!
20 yıl aynı üyelerle seçime girdiler! Ne bir eksik ne bir fazla!…
Az olsun, bizim olsun!
20 yıl da hiç hata yapılmadı mı?…
Yapılmamış demek! İtiraz eden olmadı!
Ya ne oldu? Yargısız infazlara, intihar süsü verdiler!
Neden böyle söyledim!
Aday arkadaşlarımızdan biri adaylığını açıkladığı mesajlarından birinde aynen şöyle demiş: “Mücadele için biz varız”!
Ya diğerleri mutluluğun resmini mi çizecekler!
Niçin taktım! Mücadele için yanına insan ararken, partiden uzaklaştırdıkları insanlara telefon açıp, “beni destekler misin”? diyerek destek istemeleri, sanırım; yılın en komik gafıydı! Bir ok fazladan söyleyenden de kötü bir durum! Güncelle ne kadar yakından ilgilendikleri belli oluyor!
Fırtına öncesi sessizlik devam ediyor…
Abdullah Yıldırım, iyi bir kalabalık önünde adaylığını açıkladı!
Konuşmaları, tecrübesini ortaya koyuyordu. Arşiv iyi, diksiyon iyi ama seyircinin arasından söylenen bir söz beni fena hırpaladı!
“Seçim kazanan başkan” diye lanse ettiler! O seçimi keşke kazanmasaydı!
Sonrasında kendi de kaybetti, Silivri’de kaybetti… Buyurun, Silivri’nin seçim ibresi sağa doğru kayıyor işte!…
Kim bilir, o geçmiş zamanı telafi edebilecek mi? İşe, buradan başlamalı diye düşünüyorum!
Mümin Koçoğlu, Barışı ve düzeni sağlamaktan bahsetmeye devam ediyor. Kendisine buradan sesleniyorum! Ne barışı Mümin kardeşim? Partinin yarısı yok! Farkında mısın?
Bir tavşan muhabbetidir gidiyor bu günlerde ya!
Bizim de bir tavşan öykümüz var! tam da bu olayı anlatacak cinsten bir öykü! Yaşanmışlığın bir öyküsü budur!…
Bozcaada’ya gidenler bilir. Kuzey doğusunda minicik bir ada vardır. Mavri Adası diye bilinir.
Üzerinde bir çakar, bir de çeşme var. Ege’deki birkaç ada da olduğu gibi burada da üremiş yüzlerce tavşan vardı. Ada demeye de dilim varmıyor ya! Kayalık sayılır.
Buraya gider, balık avlardık! Dibe daldığımızda kayaların arasında tavşan kemiklerine rastlar ecelleriyle ya da insanlar tarafından öldürüldüklerini sanırdık!
Sonra bir gün bir şey oldu! Gözlerimize inanamadık!…
Bir ahtapot, karaya çıkmış; kollarıyla sardığı bir tavşanı denize doğru çekiyordu. Tavşanların bu akıbetini hiç beklemiyorduk. Onlarca defa gittiğimiz yerde ilk defa böyle bir şeye rastlıyorduk.
Rahmetli reisimiz, Talat Arslan ağabeyim işi çözdü sonunda!…
Ay karanlığında ahtapotlar görünmüyorlardı ve çok güzel kamufle olmayı başarmışlardı!
Bilmem anlatabildim mi?
Ahtapotlar, tavşan yahnisine bayılırlar!