Gedikpaşa’yı bilir misiniz?
Adını Gedik Ahmet Paşadan almış, İstanbul’un eski bir semti. Rivayete göre Arnavut olduğu söylenen Osmanlı Paşası, dönemin padişahı tarafından Edirne sarayında boğduruluyor. Adı, yaptırmış olduğu hamam ile günümüze kadar geliyor. Meşhur Gedikpaşa hamamı.
Gedikpaşa hamamı tarihten günümüze, külhanbeyleri ile de nam salmış. Külhanbeyi sözcüğü, geceleri hamam külhanında yatan, yersiz yurtsuzlar için kullanılmış, kendilerine has kıyafet ve konuşmaları olan başıboş ve haylaz takımından kimseleri ifade etmiştir.
Başlangıçta, kendilerine has argosu ve giyinişleri olan, kuşaklarını bellerine gelişi güzel dolayan, başlarına sıfır numara fes, paçası bol geniş pantolon, ökçesi basık yemeni giyen külhanbeyleri, halkın namusunu koruyup, esnafa sahip çıkmışlar, ancak eski niteliklerini kaybetmeye başlayarak sonradan onlar da bozulmaya yüz tutmuşlardır.
Oysa kabadayılar öyle mi? Esas kabadayılar, daha ziyade dürüstlüğü ile muhitinin hamisi vasfında olup, efendi kişilikleri ve kendilerine göre uydukları örf ve adetleri, giyinişleri ile normal bir kimseden farkları olmayıp, zayıfı ve ahlaklı kimseleri koruyup, aksi yönde olanları ise ilk fırsatta yok ederlerdi ve Topkapı, Mevlanakapı ve Çeşmemeydanı meşhur kabadayıların mekânıydı.
Bileği ve yüreği güçlü, iyi kalpli semt kahramanları olan kabadayılar, külhanbeylerin mahalle sakinlerini rahatsız etmesini önlerler, bir kısmı da dönemin itfaiye teşkilatı olan tulumbacılıkla meşgul olurlardı.
Artık günümüzde ne o kabadayılar kaldı ne de tulumbacılar. Kabadayının dayısı gitti, kabalarla meşgul olmaktayız.
Hem de bu öyle bir meşguliyettir ki, işi Allah’a havale etmekten başka çaremizde kalmamıştır kuşkusuz. Yerelde, genelde, işte, ticarette ve son dönemde maalesef siyasette bu böyle yaşanmaktadır. Nezaketten yoksun didişmeler, düne kadar külhanın kenarında yattığını unutarak, mahalleye kabadayı gibi hâkim olmaya çalışanlar, her şeyi büyük bir sabırla izleyen bir kısım halkın, bu gün işi tevekkülle Allah’a bıraktığına bakarak rahatlamasınlar.
Bugünün kabadayılığına soyunanlar, ancak eskinin kabadayı özentisi külhanbeyleridir. Asıl günümüz kabadayısı, her şeye rağmen ayakta durmaya çalışan çiftçi, asgari ücretle geçinmeye çalışan işçi, türlü dalaverelere rağmen işini yapmaya çalışan memurdur.
Kısaca, külhanbeyi ateş, kabadayı sudur.
İkisi buluştukları vakit, ya ateş harlanacak alev, alev yakacak etrafı, ya da su bastırıp ezecek altındaki alazı.
Yazımı adet olduğu üzere bir hikâye ile sonlandırmak istiyorum.
“Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür şeyden arınması gereklidir. Saç, sakal, bıyık, ne varsa hepsinden.
Derviş, bu duruma uygun hareket eder soluğu berberde alır. Derviş aynada kendini seyrederken “Vur usturayı berber efendi” der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Başının bir kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı Yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak: ‘Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım’ diye kükrer.
Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.
Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder; ‘Kabak aşağı, kabak yukarı.’
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, araba gelir ona çarpar. Kabadayı yığılır, kalır. Ölmüştür.
Görenler ve berber şaşkın, berber bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar: ‘Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?’
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: ‘Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! der.”
Unutmayın ki derviş edasında olanları izleyen halkında bir sahibi var.
Kabak deyip geçmeyin!
Sevgiyle kalın.