Hiçlik…

Hiç olmakla, iç etmeyi karıştırmamak lazım değil mi? Öyle de nedir bu dünya malına düşkünlük? Diyerek, hiçlik felsefesine şöyle bir göz atalım mı?Öncelikle dinlerin felsefesine baktığımızda hemen hemen her dini inançların doğasında var hiçlik! Tanrıya ulaşmanın bir yolu da Dünya nimetlerinden arınarak tanrıya ulaşabileceğine inanmaktır. Batı da ve eski Yunan’da da karşımıza çıkmakta, özellikle batı da nihilizmle birlikte çokça anılmaktadır.

Hz Mevlana der ki; Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen hiç ol…

Daha fazla para, daha fazla güç ve maddi olarak mevcutta sahip olduklarından daha fazlasını isteme hali ile insanın kendi farkındalığına varmadığının göstergesi.

Yaşadığımız hayat, sahip olduklarımız gerçekte büyük bir yanılsamadan ibaret.

Hayatımızı algılarımıza göre şekillendiriyoruz. Öyle olduğunu, size şu örnekle gösterebilirim. Gülen cemaatinin peşinden gidenler ve onun söylemlerinle hareket edenler, Siyonizm algı operasyonlarına mağdur kalmış kişilerdir.

Oysa dinlerin hepsinde ruhun sadeleştirilmesinden yana telkinlerle doludur.

Nasıl oluyor da tanrı ile insan arasına mürşitler girmektedir? İnsanoğlunun arınma felsefesi, İslam ‘da var, Hıristiyanlıkta var. Yahudi hahamların ağlama duvarında ne dediklerini bilir misiniz? Gözyaşlarıyla arındıklarını anlatırlar. Arınma, Şintoizm’de de var. Budizm’de tavan yapar Nirvana’ya ulaşırken çıplaksındır. Alevilik, Bektaşilik hiçlik felsefesi ile yoğrulmuş bir tasavvuf yoludur.

Tanrıyı ararsan, kendinde ara diyor! “Hak cihâna doludur, kimseler Hakk’ı bilmez / Kendinden istesene, O senden ayrı olamaz.”  Dizeleri ile tanrı ile insan arasındaki arındırılmış aşkı tarif etmektedir.

Nakşibendi tarikatının içsel duvarlarına baktığınız da Hiçlikle örüldüğünü görürken, ne yazık ki Nakşilik günümüzde çok farklı yorumlanmaya başlanmıştır. Hiçlik felsefesinin yerine müritler, dünya malına özendirilmiş insanlarla doludur.

İşte, tanrı ile kul arasındaki mürşitlerin cemaat ve tarikatlarda yuvalanarak gerçek İslam’ı değil de varlık üzerine, kar payı üzerine getirisi yüksek İslam’ı pompalayarak, iktidarın nimetlerini helal kazanç olarak gösterdiler.

İslam’ın temeli taşı olarak niteleyeceğimiz tasavvufu kaldırarak yerine tasarrufu koydular. Paranın kuvveti, tarikatların içini boşaltarak, cemaate dönüştürdü. Her cemaat kendisi için bir yardım derneği oluşturdu. Paranın gücü, tasavvufu yok ederken; yerine taassublaştırılmış İslam’ı getirdiler. Yozlaşma hızlandırıldı ve İslami kültür yok edildi. Mevlana’dan, Yunus’tan, Hacı Bektaşi veliden uzaklaşırken, tanrıya ulaşmanın yolları birer birer tıkandı.

Millet Meclisine bakmanız yeterli olacaktır. Belediye Meclislerine bakmanız yeterli olacaktır. Onlar hiçlik tasavvufu ile iç etme tasarrufunu karıştırmış durumundalar.

Yozlaştırılmış bir İslam ülkesinin geleceğini de ne yazık ki emperyalist ülkeler iç etmektedirler.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

Ustam!

Payidar….

Tarım Devrimi

Sevmeyen Var mı?..

Kıymetlim!

Viktualienmarkt!

Suça ortak olmak

İlgili Yazılar

Ustam!

Payidar….

Tarım Devrimi

Sevmeyen Var mı?..

Kıymetlim!

Viktualienmarkt!

Suça ortak olmak