Devlet Güvencesi!
Bir kâğıt parçasına verilen güvence, o ülkenin halkına verilmiyorsa orada anayasa hukukundan bahsetmek çok gerçekçi olmamaktadır.
Çünkü anayasa hukukunun konusu devlet iktidarına dayanmaktadır!
Devletin kısa bir tarifini yaparsak; insanların, toplum yaşamında başvurdukları bir örgütlenme biçimidir!
Sadece bu kadar mıdır Devletin tanımı?
O zaman niye iyi ve düzenli yönetilemiyoruz?
Devlet, hakemlik görevini niçin iyi yapamamaktadır?
Devletin kökeninde, toplumsal yaşamda rol oynadığı iki görüş hakimdir….
Burjuva görüş ile Marksist görüş çarpışmaktadır…
İşte, zaman zaman yazılarımda burjuva devrimine bile razıyım dediğim, anlaşmazlıkları çözeceğine inandığım, yansız bir yönetim biçimidir… (bireyler arasındaki uyuşmazlıkları yansız çözecek bir hakemdir. Asayişi sağlayan bir araçtır) Hegel öyle diyordu!…
Marksist felsefeye göre Sınıflı toplumlarda, hele hele kapitalist toplumlarda; iktisadi üstünlüğü elinde bulunduran sınıfın, diğer sınıflar üzerindeki egemenliğini sürdürebilmek için bir hakem değil; bir baskı aracı olduğunu savunur…
Parlamentosu, bürokrasisi, mahkemeleri, hapishaneleri, gizli servisleri, polisi, jandarması ve nihayet ordusuyla bu baskının örgütlenmesidir devlet!
Devlet, sınıflı toplumlarla aynı zamanda doğmuştur.
Bugün devlet yapılanmasına baktığınızda sınıflar üstü değil, kişiler üstü bir yapılanmanın varlığından söz edebiliriz…
Bu arada, Demokrasiye de bir bakalım neymiş?
Kısaca halkın iktidarı demekmiş!…
Mustafa Kemal’in “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü direkt olarak demokrasiye dayandırılmaktadır…
Peki, demokrasiye müdahale edilir mi? Edilmeli mi?
Demokrasi, cahil toplumlarda tehlikeli bir silaha dönüşüp, dönüp Demokrasiyi vurabilir mi? Sorusu gerçekçi midir?
Teoride halka ait egemenliğin, “vekâleten yönetimi” demek olan demokrasi, böylece cehaletin yaygınlaşması için kullanılan bir pratiğe dönüşür.
Taban seçmenin, “egemenlik” sözünü bile anlamadığı, neye yaradığını, nasıl işlediğini bilememektedir. Çünkü her halk, elbette kendisine anladığı dilden konuşan, halinden anlayıp, çıkarlarını ve umutlarını en iyi temsil edeni iktidara getirir.
Şimdi, devletin kararlarına dudak büküyor, aynı sınıfın kendi içindeki kavgasına amigoluk yapıyoruz…
İstanbul seçimleri, asla bir partinin zaferi değil, burjuvazinin kendi içindeki köşe kapmaca oyunudur.
TKP’nin de dediği gibi bu tabloda, herkes yerini almıştır; iradesinden, kendi kendini yönetmesinden, söz edilen halk hariç!
Konunun ne halkın iradesiyle ne de şeklen bile olsa demokratik seçimle ilgisi kalmamıştır.