İnsanlık tarihimizin iki önemli müessesi, iki önemli dayanağı, iki duygu kaynağı!..
İşlevleri çok ayrıdır. Öncelikle Empatiye bakalım, başkasının duygularını anlama, paylaşma ve başkasının davranışlarının arkasındaki motivasyonu içselleştirebilme yeteneğidir.
Zor tarafı içselleştirebilme yeteneğidir. İşte sırf bu içselleştirme yüzünden bu müesseseye başvurular gittikçe azalmakta hatta müessesenin kapanma durumu bile söz konusudur. Kimse uğramaz, başvurmayı da sevmezler. Daha çok egoyla yetinmektedir insanoğlu!..
Oysa, gün içinde birkaç kez ziyaret edilseydi. Dünya da anlaşmazlık diye bir şey kalmazdı!..
Öyle olmadı!
İnsanoğlu tuttu bu duygu müessesinin başına bir (S) harfi ekleyerek, “Sempati” adı altında yeni bir müessese icat ettiler! Daha kolay, daha yumuşak, daha bir imitasyon duyguları içeren ve zamanla insanı ele geçirerek ona çeşitli roller ezberleten bir duygu yumağıdır. Gittikçe, gerçekten uzaklaştırarak kişilik erozyonuna bile sebep olur.
Kitapta ne yazıyor!.. Bir kimsenin bir başka kimseye karşı duyumsadığı, beslediği sıcak, içten sevgi ve yakınlık duygusu.
Acaba öyle mi?
Bu duygu sömürü müessesi kime çalışıyor o zaman!..
“Uzatma da lafı nereye getireceksen getir”, derler adama!..
Kısacası Sempati duyan da sempatik olan da bir yalan sarmalının içinde bocalar dururlar!..
Hiç mi doğru yanı yok?..
Olmaz mı? “Kırmızı gülün adı var” mesela, bu şarkı çok sempatik gelir kulağa! Daha da sempatik hale nasıl getirirsin bu şarkıyı?.. Tutar bir anlam yüklersin. Ne dersin?
Bu şarkı, “Trakya’nın İstiklal Marşı”dır dersin(!) Yıkılır ortalık… Bilmeyen bile öğrenmeye çalışır.
Bizim mahallede bir Aysel Abla vardı. Güzel kızdı, çok isteyeni vardı. İlk zamanlar hep sempatik birini bekledi. Sempatisi de tavan yapmış biri çıkmadı ya karşısına!.. O yıllarda 20 yaşını geçtin mi evde kalmış kız yaftasını yeyiverirsin!
23’üne geldiğinde birdenbire bir “U” dönüş yapıverdi Aysel Ablamız; “Ben mantık evliliği yapacağım” dedi.
Sorduk soruşturduk; “Ulan ne diyor bu Aysel Abla? Ne ola ki bu mantık evliliği? Demeye kalmadı bir kısmeti çıkıverdi karşına; dağ gibi endamlı, güzeller güzeli Aysel Ablamızı 1.50 boyunda fırıldak mı fırıldak bir herife veriverdiler!.. Ulan, yine mantık bunun neresinde diye düşünmeye başladık!.. Konu komşu da merak eder olmuştu. Aysel Ablanın annesi devreye girdi. Damadımız çok sempatik, çok güzel gülümsüyor demez mi? Mantık neresinde diye soramadık!..
Aradan bir yıl geçti geçemedi, ilk yazda Aysel Ablamız çay bahçemize düşüverdi. Kucağında bebeği ile!..
Yaz sonuna kadar çocuk çay bahçemizde büyüdü. Hani derler ya neredeyse koşturacak hale geldi…
Zaten bir daha da dönmediler geri! Boşanmışlar…
O soruda benim içimde büyümüştü!..
Soruverdim bir gün Aysel Ablaya; “senin o mantık evliliği yapacağın neydi, bu muydu yoksa?..
Biraz kızgın, biraz tıslayarak yanıtladı ablamız!..
Yok be, evde kaldık nasıl olsa deyip, güzel çirkin bakmadan hali vakti düzgün birine gideyim istedim ama olmadı!
Ya ne oldu?..
İşte şuncağızın babasına istediler beni. Annem; “Çok sempatik bir çocuğa benziyor, gel verelim seni” deyince, kalktık, gittik!.. Durum bu gördüğün gibi!..
Yine o yıllarda çeşitli sağ ve sol örgütler vardı. Ya içindesindir işin ya dışında… Oysa bir grup daha vardı. Kimlerdi bunlar?..
Sol/sağ sempatizanlar, bozuk para muamelesi görürlerdi!
Sempatizan! Yani, Partizan değillerdi.
Fazla umursanmazlardı. Her an bırakıp, kaçacak gibiydiler, o yüzden korkulur, işin için alınmazlardı. Hiç okumamış, temel yok, birilerinin yanında gelir giderdi!.. Sorarsınız, “nasıl gidiyor?” diye!.. Gülümser, sadece gülümser ve yüzünüze bakarak, “Sempatisi var gülümsüyor” derlerdi. Öğrenemeden geçtiler, gittiler… Sizler, mantıklı olun e mi?..
Hadi hayırlı tıraşlar…