03.11.2011 tarihinde bir yazı yazmışım. Arşivim Anımsattı. : 12 yıl sonra aynı duygulara kapıldım. Şaşılacak bir durum ortaya çıkıyordu ve o günlerde Belediye Başkan Yardımcısı olan Sayın Kandemir, o günkü duygularını bugün yeniden mi yaşıyordu?..
Bir taraftan da o yıllarda yaşananların hakkını vermek istiyorum…
Yılmaz Bey’in aklının bir kenarında, Parpadar Tepeye cami yaptırma projesi yatıyordu ve bunu açıkça dile getirmişti. Çamlıca Tepesine yapılan camii projesinden çok önce düşünmüş olması da manidar hani!.. Sadece bir rastlantı değildir sanırım!.. (Çamlıca’daki Camiinin yapımına 29 Mart 2013’te başlandı ve 3 Mayıs 2019’da açılışı yapıldı)
Sizler, aşağıdaki yazıyı bir mizah yazısı olarak okuyun. Rastlantılara şaşıracaksınız….
KAR
Kimisine göre temizliğin, saflığın simgesidir. Kimimize göre de sefilliğin…
Çevir yüzünü Doğu’ya, (Özellikle de bu günlerde Van’a) sefaleti ve çaresizliği gör.
Bir duvarın dibinde
Naylon terliklerinin içinde yarı donmuş ayaklarına aldırmaksızın, arkadaşları ile itişip, kakışarak, karşısına geçtiği kameraya kömür karası gözlerini dikip; ”hepimiz okumak istiyoruz” diye feryat eden kızı inceledim, televizyon programında!.. Uzun uzun inceledim! Belli ki öğretilmiş…
Az ötede öğretmeni duruyor! Aynı kararlıkta ve biraz da mahcup bakışlar atıyor etrafına. Belli ki öğretmeni öğretmiş! Ne güzel de etmiş.
Ne diyor küçük kızımız? “Hepimiz, okumak istiyoruz” diyor.
Ne güzel de “Hepimiz” diyor ve “Hepimiz” kelimesi ile vuruyor kalpleri…
40 yıl köle olunacak sözcük bu olsa gerek, diye düşünüyorum!
Öğretmene bakıyorum da küçük kızdan farkı yok… O kocaman yüreğine sağlık öğretmenim…
Size, bu yurdun her yeri bir makamdır!..
Aynı günler…
Hava da güneş var ama ısıtmıyor. Kar kapıda…
Sıcak bir odanın içinde, bir duvarın dibinde;
Belediye Başkan Yardımcısı Yılmaz Kandemir, basın toplantısı yapıyor. Görevinden istifa edecek. Kameralara bakamıyor, bakışlarını kaçıra kaçıra bir şeyler anlatmaya çalışıyor….
Kem ediyor, küm ediyor. “Aslında öyle idi ama öyle de değil ” diyor. Yani bir türlü diyemiyor. Çünkü kendi için alınan kararı, kendi almış değil! İşte o yüzden basın bildirisi bile yazmamış…
Ne tarafa bakacağını, elini nereye koyacağını, daha doğrusu nasıl bir duruş sergileyeceğini bilemiyor. Soru sorulduğunda canı sıkılıyor.
Öte yandan, aklı da meteorolojide!
Kar yağacak, Kartepe’ye!!! Beyaz ve sakin…
(Zenginin dağında lapa lapa yağan kar, fakirin düzünde niye boran boran olur?)
Dayanamıyor, “Ben” diyor! “Ben…”
Bir anda konuyu değiştiriveriyor!
Küçükken çok istediği bir düşüncesini açıklayıveriyor oracıkta!
Silivri’nin niçin, kendisine ait bir adası olmadığını düşünür dururmuş! Projesini anlatıyor, Boşnak Bahçenin karşısına Galatasaray Adası gibi bir ada kondurmak istediğini söylüyor!
Eh, olur mu olur! denizin içinde yüzlerce yıllık kayalar var ve oldukça geniş bir alanı da kapsıyorlar…
Tam da gidecekken, ayaküstü ağzından dökülüveriyor diğer projeleri de!..
Meğer aklında Parpadar Tepeye de (Alipaşa köyü sınırları içerisinde) kocaman bir camii yapmak varmış…
Hani, tam da “istifa ediyorum” derken, ne bu projeler şimdi?..
Sayın Işıklar’ın, kendisine verdiği sözleri yerine getirmediğini söyleyiveriyor. Sonra telaşa kapılıyor ve bir iki kıpırdanıyor. Yine Sayın Işıklar’ın yanında olacağını belirtiyor.
Nasıl da kendisine ihanet ediyor! Bir çırpıda yitip gidiyor projeler, olmakla olmamak arası.
(İnatla da sürdürüyor bu ihaneti kendisine! kendi yarattığı o güzelim Silivri Projelerine de yansıyor bu durumu.)
Bir arkadaşımız soruyor: “İstifanızın gerçek sebebi ne diyor?” “Cevap vermek zorunda değilim” diyor….
Cevap yoksa bizi niye çağırdınız?..
Sadece, Sayın Işıklar ’la beraber hareket edeceğini söylüyor.
Eh, neticede Yılmaz Başkan da bir kalp taşıyor değil mi?
Maneviyata önem verir, vefasızlık edemez arkadaşına…
Yarım ağızla ettiğiniz, yarım istifanızı görmezden gelir elbette!…