Ana SayfaLütfü ErtürkOsman Onbaşı (Girgin)

Osman Onbaşı (Girgin)

Hepimiz, onun zabıta onbaşısı olduğunu sanırdık ama o genç cumhuriyetimizin genç subaylarından biridir. İli Balıkesir, Bandırma İlçesinin nüfusuna kayıtlı olup, Şevketiye Kazasının Deydin Köyünde (Yeni adı Akçaova) doğmuştur. Adı, Ali Osman’dır 1904 doğumludur. Baba Adı da Osman’dır. Annesi Ümmühan’dır. Askerliği Silivri’ye düşer. Okuma yazma bildiğinden onbaşı yaparlar. O yıllarda Silivri ve civarında çetecilik almış başını gidiyor. Yunan askeri çekilirken vuruyor, kırıyor köyleri yakıyordu. Rum; gençlerini silahlandırıyor, cephane yardımı yapıyordu!.. Bu Rum çeteleri köyleri basmakta, köylünün malını kaldırıp, canlarına kıymaktadır. İşte, Osman Onbaşımız o çetelerin peşinde koştururken, Gelevri Köyüne yolu düşer! Artık çeşme başında mı, desek, bahçede çalışırken mi desek, Ahmet Öztunca’nın kızı Bahriye’yi görür!

Kanı ısınır, gönlü kayar, aklına düşer fazla da bekleyemez, kararını verir, gider bulur Ahmet Öztunca’yı ister Bahriye’yi! Döker ahvalini, tezkereyi bırakacaktır. Maaşlı asker olacaktır. Yapar dediğini, bırakır tezkereyi, subay sınıfına geçer. Gider, bir daha dikilir Ahmet Öztuunca’nın karşısına bir daha ister Bahriyesini!… Köy yeridir, ikiletmezler, eh sonuçta askerdir, devletin adamıdır, maaşlı memurdur. “Verdim gitti” diyor, Ahmet Öztunca. Düğün dernek kurulur, Bahriye gelin olur, “Ya kısmet” der! Kısmetine Bolu çıkar. Daha yeni evlenmişlerdir ama Osman Onbaşının tayini Bolu’ya çıkar… Giderler de…

Bolu güzel yerdir, severler Bolu’yu, karı kocanın gurbet elde ilk çocukları doğar. Bir kızları olmuştur. Semiha koyarlar adını (Hicri, (rahmetli) Bekir Otman ve Zehra’nın anneleri). Bolu’da asayiş tamamdır.

Devlet, Osman Onbaşıya kıdem vererek; bir üst rütbe ile Düzce’ye gönderir!.. Osman Onbaşı ve Bahriye Hanım, “Düzce’ye de alışırlar” demeye kalmaz, 2. Kız çocukları daha olmuştur. Onun da adını Meliha koyarlar. (Feriköy’den Erdoğan Ağabey ile evlidir. Şükran adında bir kızı olur!)

Düzce’de uzun süre kalmazlar. Yeni bir tayin furyası içinde kendilerini İstanbul Boğazında bulurlar. Sarıyer Rumeli Kavağına gelirler. Rumeli Kavağı küçük bir yerdir ama onları mutlu edecek yaşantılar sunmaktadır. Boğazın rüzgârları onlara bir çocuk daha getirecektir. 3. Çocukları erkek olur, Mehmet Recai koyarlar adını. (Silivri’nin Mekanik lakaplı, ünlü motorcu Mehmet Ustasıdır) Osman Onbaşı mesleğinde ilerlemiştir. Teşkilat içinde sevilen bir komutandır. Üstlerine rica eder, mesleğinin son günlerini Silivri’de geçirmek ister. Üstleri kırmazlar kendisini, çünkü kimsenin kalbini kırmamıştır Osman Onbaşımız! Silivri’ye tayini olur. Şimdi daha da mutludurlar. Hısım, akraba, eş, dost derken, o mutlulukla bir çocuk daha yaparlar. Bir kızları daha olmuştur. Adını Rezzan koyarlar. (Bankacı ve futbolcu Öner Doğan’ın eşi) Silivri’ye iyiden iyiye yerleşmişlerdir. Emekliliğini ister ama çalışmak zorundadır. Aile kalabalıktır. Yeni bir işe girmesi gerekir… Girer de!.. Kendi mesleğine yakındır girdiği iş!.. Zabıta onbaşısı olur! Yolu, Eşref Çavuşla kesişir, Eşref Çavuş sert bir adamdır. Kimse onunla çalışmak istemez ama onbaşımız için böylesi daha güzeldir. Sistemin içinden geldiği için çok fazla etkilenmez. Eşref Çavuş da sever yeni arkadaşını…

İşleri zordur!…

O yıllarda, neredeyse belediyelerin bütün işleri zabıtaya yüklemişlerdir. Fen işlerinin inşaat kontrolleri onlardadır. Su-elektrik-mezbaha işlerinin takiplerini zabıta yapar. Kaçak su mu çekilmiştir, su borusu mu patlamıştır! Zabıta mahiyetinde gidilir. Tamirse tamir, yeniyse yeni tesisatlar döşenir… Kim görevlidir Osman Onbaşının yanında? Tabi ki Sucu Mümin Çengel! Sucu Mümin’in bir çanta dolusu aleti, edevatı vardır… Eşref Çavuşa kalsa yayan gönderecektir ama o kadar malzeme sırtla taşınmaz! Osman Onbaşımız inisiyatif alır, Belediyenin tek bir “Willys” marka cipi vardır. Ordudan hibe edilmiştir… (Kimin ne işi varsa o kapar giderdi…)

Pazartesi günleri, pazar esnafı denetlenir; boş durmazlar, hafta içi de yoğurt ve peynir imalathaneleri denetlenirdi. Resmi günlerde, esnafın dükkânlarının önüne bayrak asma mecburiyetleri vardır. Tek tek dükkânlar denetlenir… Öyle kafasına göre kimse dükkân açıp, kapayamaz! Çarşamba ve cumartesi günleri öğleden sonraları bazı işyerleri katiyetle kapatılırdı. Sigortasız işçi çalıştırılamaz, özellikle de Verem Savaş Dispanserlerinden mutlaka muayene belgesi alınması şarttır. (Silivri’de yoktur, Çatalca’ya giderdik.) Bütün bunlar, Osman Onbaşının kontrolörlüğünden geçecektir. Hiçbir şey koymaz, hiçbir işten yorulmaz, hiçbir işten kaçmazdı… Onbaşımız, ne zaman ilk yaz gelir, devletten de mutlaka bir genelge gelirdi. İçeriğini çok iyi bildiği o genelge Osman Onbaşı’yı üzüntüsünden öldürürdü! Çünkü köpek itlafı yapılacaktır. Kanunu maddesi vardır bu işin. Ödenek gönderilir. Zehirler alınırdı… (Yakın zamana kadar uygulandı bu yasa) Osman Onbaşımız da yanına yeni zabıta olmuş elemanlarından ikisini alır, köpek itlafına çıkardı! Elinde bir mendil, terlerini sile sile işlerini yapacaktır! Ne zordur, o can alma işi! Çok zoruna gider, acı çeker ama emir var, tamim var, yasa vardır! Yapacak bir şey yoktur. Günlerce, haftalarca sokaklarda köpekler zehirlenir, katırların çektiği çöp arabalarıyla toplanır ve bir yerlere gömülürdü. Kuduzun önüne böyle geçeceklerini sanırlar. (Aşıya para bulana kadar, zehire her zaman para bulunur ve derhal ödenek çıkarılırdı!) Kasabayı bitirirler, köylere geçerlerdi. Çoğu zaman köylerden kovulmuşlardır.  Bizim mahallemizde Ziraat Bankasında çalışan bir Ahmet Ağabeyimiz vardı! Avcılığa meraklı, güzel de bir köpeği var, kuş kopoyu cinsinden. Gözü gibi bakıyor, çok sevimli, çok can bir köpekti. Bütün gün çocuklarla oynar, boğazında tasması olup, üzerinde adı, cinsi, kime ait olduğu hepsi yazılıdır. Adı Hektor’du köpeğimizin… Hektor, mahallemizin bir canıdır! Bir öğlen duyduk ki Hektor zehirlenmiş… Koştuk baktık, iş işten geçmişti! Ahmet Ağabey geldi, koskoca adam nasıl ağlıyor, “canım gitti” diye! Alır çifteyi, doğru belediyeye basar zabıtayı. “Hanginizdi?” sorusu, bir türlü cevap bulamaz o an! Sıkar havaya 2 el ateş, çarşı karışır. Çok yaşamadı, Ahmet Ağabey! Herkes bilir ki üzüntüsünden kahrolup gitmiştir!.. (1969)

Osman Onbaşımız, emekli olmuştur. Çay bahçemizin de değişmez müşterisidir artık… Her gün gelir, uğrar kahvesini içer giderdi. Öylece de gitti aramızdan Osman Onbaşı! 1977 yazında çay bahçemde göremedim. Rezzan Ablamızdan almıştık acı haberini… Gülen yüzünü ve dürüstlüğünü unutmayacağım! Allah gani gani rahmet eylesin…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..

İlgili Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..