Ana SayfaLütfü ErtürkDeli Rıfat’a Ne oldu?..

Deli Rıfat’a Ne oldu?..

Bu akşam, şehrimizin efsanelerini kaleme aldığım “Mahallece Aşk yaşıyorduk” adlı kitabımda kendisinden de bahsettiğim “Deli Rıfat” ile ilgili bir olayı anımsadım. Gün boyu Şaban Demiray’ın kahvehanesinin önünde oturur; gazoz, kola, su kasalarını taşır çay bardaklarını toplardı. O yıllarda piyasaya yeni çıkan vişne meyve suyu en sevdiği içecekti. Lakin, şişesini kapağını illa ki kendi açacak yoksa başkasının açtığı şişeden asla içmezdi…

Çok kısa bir boyu vardı, gözleri iki yana kaymış, kocaman bir burun ve o burunla doğru orantılı olarak büyük kulakları vardı. Gelin görün ki Allah vergisi bir davudi sesi vardı. Bir seslensin koca bir çarşı sesiyle gürlerdi.  Çarşı esnafının getir, götür işlerine de bakardı. O yıllarda kanalizasyon sistemi olmadığından Belediye dahil, herkes foseptik işlerini Rıfat’a yaptırırdı. Belediyemiz, Rıfat’a üç beş yolunu bulsun diye küçük ev işlerini yönlendirir hatta kendisine bir süpürge ve küçük iki tekerlekli bir çöp arabası tahsis ederek “çarşıyı süpür, esnaftan yolunu bul” dediler. Öncelikli olarak buna çok sevindi ama fazla da sahiplendi çarşıyı! Süpürdüğü yerlere kimseyi bastırmıyor, “Karşıdan geçin” diyerek, bas bas bağırıyordu… Bir gün, Zabıta Amirini süpürge ile kovaladığından resmi işine son verdiler.

Rıfat, bu olaya çok bozulmuş kendisine, “ne oldu işten mi attılar” diyenlere ufak ufak küfürler ediyor, parmağını ısırıyor, yerden taş alıp atmaya başlıyordu. Rıfat’ın küfür ve kızma huyunu çabuk keşfetti esnafımız. Kendisiyle dertleşir gibi yapıp, canları istedikleri arkadaşlarına şakalaşma amaçlı da olsa küfrettiriyorlardı. Al şu bir lirayı git falancaya, filancaya küfret dediklerinde gider o kişinin karşısına dikilir, en kallavi küfürleri ederdi. Rıfat işi deliliğe vurdurmuş, küfür sözcüklerine adeta taksimetre koymuştu. Bir liraya bir cümlelik küfür eder olmuştu. O zamanların kallavi parası 2,5.-TL iyi paraydı. Gündelikçi yevmiyesi idi. Özellikle de taksici ve kahvehane esnafı Rıfat’ı birbirlerine gönderir küfür ettirir karşıdan gülerlerdi. Rıfat, 2,5.-TL’ye ağız dolusu küfürler eder, herkesi kırar geçirirdi. Sizin anlayacağınız, küfür etmenin rayiç bedelini 2,5 TL olarak saptamıştı kafasında!.. Çünkü, O yıllarda bir ESEN ŞARABI 2,5 TL idi ne kadar çok küfür o kadar çok şarap demekti. O kadar çok şarapta daha çok sarhoşluk demekti! Sarhoş oldukça Rıfat, daha çok deliriyor; delirdikçe de küfürlerin ardı arkası kesilmiyordu. Arada bir küfür ettirdiklerinde parasını vermemeye onunla dalga geçmeye başladılar. Bu seferde hesap ters döner onlara saydırırdı. Tespit ettiği birkaç müşterisi oluştu kafasında. O, artık dönüp onlara saydırıyor para dahi istemiyor ama onlara iyi saydırıyordu. Bir gün duyduk ki Rıfat, bir bıçakla birini dürtmüş, hastanelik etmişti. Eh, adı üstünde deli bu!

İyiden iyiye delirmiş bir durumda idi. Eskisi gibi para bulamıyor ve şarap alamıyordu. Esnafta kendisine yüz vermez olmuştu.

Piri Mehmet Paşa caminin tuvaletlerine bakan “Deli” lakaplı bir hocamız vardı. Onunkisi akıl noksanlığından değil, akıl fazlalığından idi.  Mustafa Hoca derin bir ulemanın bilgilerine sahipti. Rıfat gitti, Mustafa Hocanın yanına sığındı caminin tuvaletlerini yıkıyor, su taşıyor, getir götür yapıyordu. Bir gün meydanda çığlıklar atar bulduk Rıfat’ı. Mustafa Hocamızda bir yandan bağırıyordu.” Ey ahali bu deli cami avlusunda şarap içmeye çalışıyor, ben de onu kovdum” diyerek, çarşı esnafına kovma gerekçesini bildiriyordu.

Rıfat, tam da “Deli Rıfat” olmuştu. Çekilmez bir hal almıştı. Küfür, ağzına pelesenk olmuştu. Aslında saygın bir ailenin mensubu idi ama kimse onu sahiplenmemişti.

Bir sabah, Atatürk Büstüne dayanmış buldular. Önce ses etmediler, “Yine sızmış” diyerek ilgilenmediler. Ama hiçbir hayat belirtisi göstermeden yatıyordu. Merakla yanına yaklaştılar, baktılar ki Rıfat’ın kafa, göz patlamış feci bir dayak yemiş yatıyor ama koynunda da bir şaraba sarılmış yatıyordu. Kafasına su döktüler, çekelediler, sarsaladılar ama nafileydi. “Belki de ölmüştür” deyip karakola haber ettiler. Ambulans çağırdılar, oracıktan alıp gittiler Rıfat’ı… Bir of diyemeden gitti. Uzun aylar geçti aradan. Ne gören oldu ne de duyan; gidiş, o gidişti.

Ben, askere gitmiştim. Döndüğümde hastanede öldüğünü öğrendim… Bir of diyemeden, kendine bunu kimin ettiğini söyleyemeden göçüp gitti Rıfat bu dünyadan…

Uzun müddet herkes Deli Hocadan bildi!

Bir delinin hakkından bir deli geldi dendi. Oysa, Mustafa Hoca bir karıncayı dahi incitmezdi…

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

İlgili Yazılar