Ana SayfaLütfü ErtürkSİYAHİ BALIKÇI (Öykü)

SİYAHİ BALIKÇI (Öykü)

Değerli okurlarım, bu hafta köşemizde çok değerli bir konuğumuzun öyküsüne yer vereceğiz… Uzun yıllardan bu yana sürmekte olan dostluğumuzun semeresini gördük, elinden 2 adet öyküsünü alma başarısına nail olduk! Biz yazarlar, öykülerimizi çocuklarımız gibi severiz. Biraz zor ayrılırız onlardan! O yüzden Kemal Kozanoğlu Ağabeyimin iki yazısını alma utkusunu sizle yaşamak  istedim… Kendisine çok teşekkür ediyorum… Sevgili Kemal Kozanoğlu Ağabeyimin kaleme aldığı minik otobiyografisi öykümüzün sonunda kaçırmayın diyorum!

SİYAHİ BALIKÇI (öykü)Her sabah görüyorum onları: Değirmen Durağı karşısında, ana caddenin kaldırımında toplanmış halde ya da üç katlı metruk evin alçak bahçe duvarında otururlarken. Onlar servis aracının hareket saatini bekleyen Belediye işçileri; çoğu da Roman. Mavili – sarılı işçi tulumları içinde, o renkli Silivri resimleriyle süslü midibüsle pek de uyumlular! Sohbet edip sigara içiyorlar.

Bu sabah gazetelerim, ekmeğim ve beşlik suyumla eve dönerken görüyorum onu. Maskesi çene altında, elinde telefonu, bir Belediye efsanesi olan rahmetli “Eşref Çavuş”un (Kurt) evinin bahçe duvarında oturuyor. Saat erken, daha başkaları gelmemiş. Siması hiç de yabancı değil:

– Günaydın delikanlı, nasıl gidiyor? Sen bir ara folklor ekibine davul çalmış mıydın?

– Ooo abim bu geçmişten bi yaprak! Gel otur biraz soluklan, anlatalım!

– Sağ ol. Bak ben de bu yandaki evin eski sahiplerinden K.K. Babam da Dr. C.K. rahmetli, eskilerden duymuşsundur. Folklordan hatırladım seni, Ali!

– Abi, folklor dışında düğünlerde, Ramazanlarda falan da çaldık. Sonunda sağ olsun Belediye, şimdi çok şükür sabit bi gelirimiz oldu!

– Bu Ramazan davulculuğu pek doyurucu değil herhalde, bahşişler de giderek düşmüştür son yıllarda?

– Doğru abi. 20 haneli apartmana gönderirsin şoparı, geri gelir elinde beş lira sipali! Yediğimiz fırçalar da cabası: “İttirin gidin, biraz da zengin sitelerinde çalın! Biz zaten sahursuz da oruçuz hep!” derler.

– Hmm… İyi olmuş Belediye’de işe girmen. Bak size ellerindeki en afili servis aracını da tahsis etmişler! Ne hoş resimler var Silivri’yi tanıtan: Günbatımı, deniz – kum – güneş, mor lavantalar, sapsarı ayçiçekleri ve kanola bitkisi, Bizans sarnıcı, Kale kapısı, çarşı camisi, uzun köprü…

– Ne de güzel saydın abim, ama en önemlisini unuttun!

– Pardon, hangisini ?

– Abi koskocaman kara balıkçıyı unuttun, ağını atarken çekmişler resmini!

 

– Yok, yok! Unutmadım, özellikle yok saydım onu! Anlaşılan tasarımcılar uzak, denizaşırı ülkeleri özlemişler, egzotizmin dozunu biraz fazla kaçırmışlar Silivri tanıtım projesinde: Siyahi bir balıkçı gün batımında ağaç kütüğünden oyulmuş ilkel kanosundan serpmeağını okyanusa fırlatıyor!!! Bu basık burunlu, kalın dudaklı, püskül saçlı “kavruk” zenciyi oralardan buralara kes-yapıştırla atamışlar galiba?!!

– Abi onu oraya koyduran büyüklerimizin bi bildiği vardır elbette! Aksızlık etmeyelim onlara. Bizde bi Osman abi çalışır, ekipbaşı, er şeyi bilir, o gelse de anlatsa, bak nasıl da aydınlanacan!

– Sen şimdilik onun söylediklerinden aklında kalanı anlatıver bana.

– Bak şimdi abim, bizim aslımız İntliymiş! Biz İndistan’da yaşarkene

çok iyi balık tutarmışız! Çok da çalışkanmışız. Gerçi şimdi balık tutanımız pek yok, ama satanımız çok! Çünkü satmak daha kolay…

– Eee, yani şimdi Osman abine göre bu siyahi balıkçı sizin Hintli uzak akrabaları mı temsil ediyormuş?

– Evvet abicim, ha yaşşa! Öyle sayılır! Bize bu servis aracını boşuna vermemişler: “Ey Roman arkadaşlar, işinizden kaytarmak yok, resimdeki kara balıkçı gibi çalışkan olucaanız, tamam mı!” demek istermiş büyüklerimiz… Biz de er gün işe giderken onu selamlarız, saygımızı gösteririz kendimizce!

– Anlaşıldı, kafamdaki soru işaretini de sildin şimdi Alicim, hay sen de çok yaşa!

– Sağ ol abim, yine laflarız!

…………………….

“Ne de kısa öyküymüş bu!” diyecek olanlar için ek:

Silivri, 2035 yazı

Kalepark’ın ilerisinde küçük bir bahçeli ev. Bahçe kalabalık. Çeşit çeşit hanımlar görülüyor: Genç, yaşlı, kapanmış, kapanmamış, boyanmış, boyanmamış… Hurdaya çıkmış bir aracın, üzerinde resimler bulunan kaporta parçası etrafında dolanıyorlar. Bu parçanın ortasındaki büyük bir çerçeve içinde çok yıpranmış bir resim görülüyor. Resmin sağına soluna, altına üstüne adak çaputları, kağıt mendiller falan bağlanmış! Artık bir emekli olan Ali, bu adak törenine nezaret ediyor. Torunları da isteyene içecek sunuyor. İşini bitirip ayrılanlar da Ali’nin eline birkaç kuruş koymadan gitmiyor. Girişimci dostumuz , bahçe kapısına büyük acemi harflerle İNTLİ DEDE ZİYARET YERİ yazmış!

Kemal Kozanoğlu

2021, 25-27 Haziran

Kendi kaleminden (pardon klavyesinden) Kemal Kozanoğlu:

1952’de İstanbul’da doğup 2-3 yaşlarındayken -hiç de rızası alınmadan- babası Dr. Cemal ve annesi Adviye Kozanoğlu tarafından Silivri’ye getirilmiştir!

Zamanla iyi bir Silivrili olmuştur. 65 plus emeklidir. Pandemi kapatmasını az hasarla atlatmayı, yazdığı “Silivri” kitabına borçludur.

Lütfü kardeşim geçen gün “Abi, yazılarını neden paylaşmıyorsun?” diye sordu.

Yanıtım: “Ekmeğimi paylaşırım, yazılarımı paylaşmam, daha doğrusu pay-la-şa-mam!”

“Neden abi?”

“Ben ileri teknolojiden biraz uzak dururum: Evimde internet yoktur!”

“Peki ya akıllı telefon işi?”

“Valla, 9 Ocak 2021’de doğum günüm münasebetiyle ailemin bir komplosuna kurban gittim; elime nur topu gibi, iri bir telefon tutuşturdular! Kullanıp kullanmadığımı çok sıkı denetliyorlar! Ben de öcümü almak için ikide bir onları Silivri fotoğraflarıyla bombalıyorum!”

28.6.2021

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

Son Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..

İlgili Yazılar

Empati ve Sempati

İfade Özgürlüğü

İşin Aslı

Hezeyan ya da Sanrı

Niyetli Bir Yazı

Vizyon Meselesi

Manipüle Etmek

Neyin Tecrübesi?..